avcılar escort
Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
jesder
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

BAYRAMDAN SONRA ANAYASA GÜNDEM!

Bayram sonrası Türkiye siyasetinin en sıcak başlıklarından biri “Yeni Anayasa” tartışması olacak. Ancak kamuoyuna “hukuki bir zorunluluk” ya da “zamanı gelmiş bir güncelleme” gibi sunulan bu sürecin, sadece teknik bir metin değişikliği olmadığı çok açık. Konuşulanlar, önerilenler, kulislerden yansıyanlar bize gösteriyor ki bu bir sistem ve rejim tartışmasıdır. Ve bu tartışmada masaya yalnızca anayasa değil, halkın doğrudan iradesi de yatırılmış durumda. Son günlerde Ankara’da dillendirilen anayasa senaryoları dikkat çekici. Bunlardan en çarpıcısı, Cumhurbaşkanının halk tarafından değil, TBMM tarafından seçilmesini öngören öneri. Bu düzenleme, geçmişte terk edilen ve halkın güçlü talebiyle değiştirilen bir sistemin yeniden gündeme getirilmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi uygulaması 2007 referandumunda kabul edilmiş, 2014’te ilk kez uygulanmıştı. Bugün bu kazanımı geri almak isteyenler, halkın iradesiyle doğrudan kurduğu ilişkiyi koparmayı hedefliyor. Ayrıca yarı başkanlık sistemi önerileri de yeniden masada. Her ne kadar bu model bazı ülkelerde demokratik biçimde uygulanıyor olsa da Türkiye’deki siyasal ve kurumsal zemin göz önüne alındığında, bu sistemin otoriter eğilimleri daha da pekiştirme riski taşıdığı açık. Hele ki yargı bağımsızlığının tartışmalı olduğu, medya özgürlüğünün baskı altında bulunduğu, sivil toplumun sürekli hedef gösterildiği bir ülkede, yarı başkanlık gibi karma sistemler güçler ayrılığı yerine güç birikimine hizmet eder hale gelebilir. Tüm bu gelişmeler bize şunu söylüyor: Bu bir teknik hukuk tartışması değildir. Bu, Türkiye’nin nasıl bir rejimle yönetileceğine dair köklü bir tercihtir. Bu tercihte halkın rolü azaltılmak isteniyor. Bu tercihte, yetkilerin dar bir siyasal merkezde toplanması hedefleniyor. Bu tercihte, “seçim” ve “temsiliyet” gibi kavramlar törpülenmek isteniyor. Ve eğer biz bu sürece sessiz kalırsak, çok değil, birkaç yıl sonra bir sabah kalktığımızda yalnızca bir anayasa değişikliğine değil, aynı zamanda halkın oy hakkının fiilen etkisizleştiği bir döneme uyanabiliriz. Oysa anayasa dediğimiz şey, sadece devletin işleyişini değil, aynı zamanda yurttaşla devlet arasındaki ilişkinin çerçevesini belirler. Eğer bu ilişkiyi halkı dışlayarak yeniden kurarsanız, ortaya çıkan şey demokrasi değil, vesayetin yeni bir biçimi olur. Eğer anayasa halkın katılımı olmadan, halkın iradesi gözetilmeden yazılırsa, o anayasa kimseyi temsil etmez. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey bir “yeni anayasa”dan önce, yeni bir demokratik mutabakattır. Bu mutabakatın merkezinde güçler ayrılığı, hukuk devleti, basın özgürlüğü, sosyal haklar ve her şeyden önce halkın iradesine saygı olmalıdır. Halkın oyunun sadece biçimsel bir onay makamı değil, gerçek bir karar mekanizması olduğu bir düzen kurulmadıkça, yapılacak her anayasa eksik ve tartışmalı kalacaktır Bu nedenle “sessizlik” artık bir seçenek değildir. Bu ülkede demokrasiden, halk egemenliğinden, temel hak ve özgürlüklerden yana olan herkesin bu sürece müdahil olması gerekir. Siyasi partilerden sivil topluma, üniversitelerden sendikalara kadar herkesin “Bu ülkenin anayasası nasıl yazılmalı?” sorusuna açık, cesur ve demokratik bir yanıt vermesi gerekir. Çünkü bu sadece bir anayasa tartışması değil; bu, bir ülkenin geleceği tartışmasıdır. Ve bu gelecekte söz sahibi olmak istiyorsak, sesimizi bugün yükseltmek zorundayız. Aksi halde, bir sabah sandığın da sessizce elimizden kaydığını fark edebiliriz.
Ekleme Tarihi: 02 April 2025 - Wednesday

BAYRAMDAN SONRA ANAYASA GÜNDEM!

Bayram sonrası Türkiye siyasetinin en sıcak başlıklarından biri “Yeni Anayasa” tartışması olacak. Ancak kamuoyuna “hukuki bir zorunluluk” ya da “zamanı gelmiş bir güncelleme” gibi sunulan bu sürecin, sadece teknik bir metin değişikliği olmadığı çok açık. Konuşulanlar, önerilenler, kulislerden yansıyanlar bize gösteriyor ki bu bir sistem ve rejim tartışmasıdır. Ve bu tartışmada masaya yalnızca anayasa değil, halkın doğrudan iradesi de yatırılmış durumda.

Son günlerde Ankara’da dillendirilen anayasa senaryoları dikkat çekici. Bunlardan en çarpıcısı, Cumhurbaşkanının halk tarafından değil, TBMM tarafından seçilmesini öngören öneri. Bu düzenleme, geçmişte terk edilen ve halkın güçlü talebiyle değiştirilen bir sistemin yeniden gündeme getirilmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi uygulaması 2007 referandumunda kabul edilmiş, 2014’te ilk kez uygulanmıştı. Bugün bu kazanımı geri almak isteyenler, halkın iradesiyle doğrudan kurduğu ilişkiyi koparmayı hedefliyor.

Ayrıca yarı başkanlık sistemi önerileri de yeniden masada. Her ne kadar bu model bazı ülkelerde demokratik biçimde uygulanıyor olsa da Türkiye’deki siyasal ve kurumsal zemin göz önüne alındığında, bu sistemin otoriter eğilimleri daha da pekiştirme riski taşıdığı açık. Hele ki yargı bağımsızlığının tartışmalı olduğu, medya özgürlüğünün baskı altında bulunduğu, sivil toplumun sürekli hedef gösterildiği bir ülkede, yarı başkanlık gibi karma sistemler güçler ayrılığı yerine güç birikimine hizmet eder hale gelebilir.

Tüm bu gelişmeler bize şunu söylüyor: Bu bir teknik hukuk tartışması değildir. Bu, Türkiye’nin nasıl bir rejimle yönetileceğine dair köklü bir tercihtir. Bu tercihte halkın rolü azaltılmak isteniyor. Bu tercihte, yetkilerin dar bir siyasal merkezde toplanması hedefleniyor. Bu tercihte, “seçim” ve “temsiliyet” gibi kavramlar törpülenmek isteniyor. Ve eğer biz bu sürece sessiz kalırsak, çok değil, birkaç yıl sonra bir sabah kalktığımızda yalnızca bir anayasa değişikliğine değil, aynı zamanda halkın oy hakkının fiilen etkisizleştiği bir döneme uyanabiliriz.

Oysa anayasa dediğimiz şey, sadece devletin işleyişini değil, aynı zamanda yurttaşla devlet arasındaki ilişkinin çerçevesini belirler. Eğer bu ilişkiyi halkı dışlayarak yeniden kurarsanız, ortaya çıkan şey demokrasi değil, vesayetin yeni bir biçimi olur. Eğer anayasa halkın katılımı olmadan, halkın iradesi gözetilmeden yazılırsa, o anayasa kimseyi temsil etmez.

Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey bir “yeni anayasa”dan önce, yeni bir demokratik mutabakattır. Bu mutabakatın merkezinde güçler ayrılığı, hukuk devleti, basın özgürlüğü, sosyal haklar ve her şeyden önce halkın iradesine saygı olmalıdır. Halkın oyunun sadece biçimsel bir onay makamı değil, gerçek bir karar mekanizması olduğu bir düzen kurulmadıkça, yapılacak her anayasa eksik ve tartışmalı kalacaktır

Bu nedenle “sessizlik” artık bir seçenek değildir. Bu ülkede demokrasiden, halk egemenliğinden, temel hak ve özgürlüklerden yana olan herkesin bu sürece müdahil olması gerekir. Siyasi partilerden sivil topluma, üniversitelerden sendikalara kadar herkesin “Bu ülkenin anayasası nasıl yazılmalı?” sorusuna açık, cesur ve demokratik bir yanıt vermesi gerekir.

Çünkü bu sadece bir anayasa tartışması değil; bu, bir ülkenin geleceği tartışmasıdır. Ve bu gelecekte söz sahibi olmak istiyorsak, sesimizi bugün yükseltmek zorundayız. Aksi halde, bir sabah sandığın da sessizce elimizden kaydığını fark edebiliriz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
avcılar escort