Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

ORTADOĞU YENİ BİR FELAKETE GİDİYOR: İSRAİL-İRAN GERİLİMİ VE TÜRKİYE’NİN SESSİZ SINAVI

İsrail’in, uzun süredir gölgeden yürüttüğü İran karşıtı stratejisini artık açık cepheye taşıdığı bir döneme girdik. Diplomatik denge oyunlarının yerini doğrudan askeri tehditler alırken, İran’ın vekil aktörleriyle yürüttüğü nüfuz savaşı da doğrudan ülke sınırları hedef alınarak yeni bir evreye geçiyor. Ve bu tablo, yalnızca Tel Aviv ve Tahran'ı değil; bölgenin tamamını içine çekecek çok tehlikeli bir sürece işaret ediyor. İsrail İçin “Kırmızı Hat” Aşıldı İsrail’in son dönemdeki askeri reflekslerinin, savunma mantığından çıkıp bölgesel yeniden yapılandırma hamlesine evrildiği açık. Netanyahu yönetimi, 7 Ekim sonrası yaşananların yarattığı uluslararası meşruiyet açığını, İran’a karşı doğrudan tehdit söylemiyle örtmeye çalışıyor. Buradaki kritik değişim, İsrail’in İran’a karşı artık vekil aktörleri değil, doğrudan İran topraklarını hedef alan operasyonları savunmasıdır. Bu, bölgede hiçbir aktörün kolayca geri çekilemeyeceği “geri dönülmez bir yol”a girildiğini gösteriyor. Washington’da Yeni Eski Müttefik: Trump Faktörü İsrail’in bu politik özgüveni, elbette tek başına alınmış bir pozisyon değil. 2024 ABD başkanlık seçimlerine yaklaşırken, Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönme ihtimali Tel Aviv’in stratejik hesabında belirleyici rol oynuyor. Trump yönetimi döneminde, Kudüs’ün başkent olarak tanınmasından Abraham Anlaşmalarına kadar her adım, İsrail’in elini bölgesel denklemde daha da güçlendirmişti. Dolayısıyla Netanyahu yönetimi, "Biden sonrası dönem için pozisyon alıyor" denebilir. ABD iç siyaseti ile İsrail'in dış askeri hamleleri arasındaki bu girift ilişki, aslında bölge ülkeleri için büyük bir alarm zili anlamına geliyor. İran'ın Yanıt Kapasitesi: Yüksek Risk, Düşük Esneklik İran, jeopolitik sıkışmışlıkla ve ekonomik yaptırımların ağırlığıyla manevra kabiliyeti azalmış bir aktör. Ancak aynı zamanda “stratejik sabır”ı askıya alacak kadar da tehdit altında hissediyor. Bu da misilleme riskini katlıyor. Hizbullah’tan Şii milislere, Yemen’den Irak’a uzanan vekil hatları üzerinden yürüttüğü nüfuz siyaseti, artık İran'ın doğrudan savaş tehdidine muhatap olduğu yeni bir dengeye evriliyor. Ve unutulmamalı: İran'ın topyekûn karşılık verme kapasitesi sınırlı olabilir, ancak bölgesel istikrarsızlık üretme kabiliyeti hala yüksek. Bu da savaşın cephelerden çok şehir merkezlerine, diplomatik masalardan çok enerji hatlarına taşınacağı anlamına geliyor. Türkiye Ne Yapıyor? Peki Türkiye bu oyunda nerede duruyor? Cevap: Belirsizlikte. Cumhuriyetin kuruluşundan beri dış politikada yön gösterici o0lan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, son yıllarda yerini söylemde sertleşen ama içerikte yönsüzleşen bir hatta bıraktı. Bugün İsrail ve İran arasında yükselen gerilim karşısında Türkiye’nin sessizliği, jeopolitik değil diplomatik bir zaaftır. Türkiye, bölgesel barışın savunucusu ve arabulucusu olabilecek bir geçmişe, kapasiteye ve diplomatik mirasa sahip. Ancak bu miras, iç politikada kutuplaşma, hukuk devletinde erozyon ve kurumlar arası zayıflama nedeniyle atıl durumda. Dış politikadaki etkinliğin iç siyasetteki meşruiyet ve demokratik derinlikle doğrudan ilişkili olduğunu artık görmek zorundayız. Yeni Bir Yıkıma Karşı Ortak Akıl Ortadoğu bir kez daha büyük bir yangının eşiğinde. Ancak bu kez yangın sadece sınırları değil; kamuoylarını, ekonomileri ve devletlerin iç dengelerini de tehdit ediyor. Türkiye için ise bu, sadece bir dış politika krizi değil; aynı zamanda iç politikada da dayanıklılık ve vizyon testidir. Bu nedenle çağrımız nettir: Türkiye, bölgesel barışı esas alan aktif diplomasiye acilen geri dönmelidir. İç politikada demokratikleşme ve toplumsal uzlaşı yeniden inşa edilmelidir. Savaş değil barış dili egemen kılınmalı, yurtta ve cihanda eş zamanlı bir adalet siyaseti izlenmelidir. Çünkü tarih şunu tekrar tekrar gösteriyor: Barışı dışarıda değil, içeride inşa edenler kalıcı aktörler olabilir.
Ekleme Tarihi: 30 June 2025 - Monday

ORTADOĞU YENİ BİR FELAKETE GİDİYOR: İSRAİL-İRAN GERİLİMİ VE TÜRKİYE’NİN SESSİZ SINAVI

İsrail’in, uzun süredir gölgeden yürüttüğü İran karşıtı stratejisini artık açık cepheye taşıdığı bir döneme girdik. Diplomatik denge oyunlarının yerini doğrudan askeri tehditler alırken, İran’ın vekil aktörleriyle yürüttüğü nüfuz savaşı da doğrudan ülke sınırları hedef alınarak yeni bir evreye geçiyor. Ve bu tablo, yalnızca Tel Aviv ve Tahran'ı değil; bölgenin tamamını içine çekecek çok tehlikeli bir sürece işaret ediyor.

İsrail İçin “Kırmızı Hat” Aşıldı

İsrail’in son dönemdeki askeri reflekslerinin, savunma mantığından çıkıp bölgesel yeniden yapılandırma hamlesine evrildiği açık. Netanyahu yönetimi, 7 Ekim sonrası yaşananların yarattığı uluslararası meşruiyet açığını, İran’a karşı doğrudan tehdit söylemiyle örtmeye çalışıyor. Buradaki kritik değişim, İsrail’in İran’a karşı artık vekil aktörleri değil, doğrudan İran topraklarını hedef alan operasyonları savunmasıdır. Bu, bölgede hiçbir aktörün kolayca geri çekilemeyeceği “geri dönülmez bir yol”a girildiğini gösteriyor.

Washington’da Yeni Eski Müttefik: Trump Faktörü

İsrail’in bu politik özgüveni, elbette tek başına alınmış bir pozisyon değil. 2024 ABD başkanlık seçimlerine yaklaşırken, Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönme ihtimali Tel Aviv’in stratejik hesabında belirleyici rol oynuyor. Trump yönetimi döneminde, Kudüs’ün başkent olarak tanınmasından Abraham Anlaşmalarına kadar her adım, İsrail’in elini bölgesel denklemde daha da güçlendirmişti. Dolayısıyla Netanyahu yönetimi, "Biden sonrası dönem için pozisyon alıyor" denebilir.

ABD iç siyaseti ile İsrail'in dış askeri hamleleri arasındaki bu girift ilişki, aslında bölge ülkeleri için büyük bir alarm zili anlamına geliyor.

İran'ın Yanıt Kapasitesi: Yüksek Risk, Düşük Esneklik

İran, jeopolitik sıkışmışlıkla ve ekonomik yaptırımların ağırlığıyla manevra kabiliyeti azalmış bir aktör. Ancak aynı zamanda “stratejik sabır”ı askıya alacak kadar da tehdit altında hissediyor. Bu da misilleme riskini katlıyor. Hizbullah’tan Şii milislere, Yemen’den Irak’a uzanan vekil hatları üzerinden yürüttüğü nüfuz siyaseti, artık İran'ın doğrudan savaş tehdidine muhatap olduğu yeni bir dengeye evriliyor.

Ve unutulmamalı: İran'ın topyekûn karşılık verme kapasitesi sınırlı olabilir, ancak bölgesel istikrarsızlık üretme kabiliyeti hala yüksek. Bu da savaşın cephelerden çok şehir merkezlerine, diplomatik masalardan çok enerji hatlarına taşınacağı anlamına geliyor.

Türkiye Ne Yapıyor?

Peki Türkiye bu oyunda nerede duruyor? Cevap: Belirsizlikte.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri dış politikada yön gösterici o0lan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, son yıllarda yerini söylemde sertleşen ama içerikte yönsüzleşen bir hatta bıraktı. Bugün İsrail ve İran arasında yükselen gerilim karşısında Türkiye’nin sessizliği, jeopolitik değil diplomatik bir zaaftır.

Türkiye, bölgesel barışın savunucusu ve arabulucusu olabilecek bir geçmişe, kapasiteye ve diplomatik mirasa sahip. Ancak bu miras, iç politikada kutuplaşma, hukuk devletinde erozyon ve kurumlar arası zayıflama nedeniyle atıl durumda. Dış politikadaki etkinliğin iç siyasetteki meşruiyet ve demokratik derinlikle doğrudan ilişkili olduğunu artık görmek zorundayız.

Yeni Bir Yıkıma Karşı Ortak Akıl

Ortadoğu bir kez daha büyük bir yangının eşiğinde. Ancak bu kez yangın sadece sınırları değil; kamuoylarını, ekonomileri ve devletlerin iç dengelerini de tehdit ediyor. Türkiye için ise bu, sadece bir dış politika krizi değil; aynı zamanda iç politikada da dayanıklılık ve vizyon testidir.

Bu nedenle çağrımız nettir:

  • Türkiye, bölgesel barışı esas alan aktif diplomasiye acilen geri dönmelidir.
  • İç politikada demokratikleşme ve toplumsal uzlaşı yeniden inşa edilmelidir.
  • Savaş değil barış dili egemen kılınmalı, yurtta ve cihanda eş zamanlı bir adalet siyaseti izlenmelidir.

Çünkü tarih şunu tekrar tekrar gösteriyor: Barışı dışarıda değil, içeride inşa edenler kalıcı aktörler olabilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.