avcılar escort
Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

2025 ANAYASA!

Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye duyduğu ihtiyaç, yalnızca teknik bir hukuk metni hazırlama meselesi değil; aynı zamanda hayli yıpranmış güven ilişkilerini onarma, siyasal sistemi yeniden “çoğulcu meşruiyet” zeminine oturtma meselesidir. Son yirmi yılda Şili, Kenya, Tunus ve İrlanda gibi ülkelerde denenen katılımcı anayasa süreçleri, halkın salt “onaylayıcı” değil “yazımcı” konumuna yükseldiğinde hem metinlere olan aidiyetin arttığını hem de kurumların meşruiyetinin tazelendiğini gösterdi. Buna karşın dijital çağa en uyumlu ve en cesur örnek, 2009-2013 arasında İzlanda’da yaşandı; üstelik sürecin yükselişi kadar tıkanışı da dünya kamuoyuna önemli dersler sundu. 2008 finans krizi, İzlanda’nın bankacılık sistemini çökertmekle kalmadı; “siyaset sınıfı”na duyulan güveni de tarihî dip noktasına çekti. Başbakanlık önünde tencere-tava çalarak toplanan kalabalıklar, ekonomik fiyaskonun öznesi olarak gördükleri elitlerin artık “anayasa dâhil her şeyi” kendilerinin yazmasını talep etti. Parlamento, bu yüksek basıncı göğüslemek adına, geleneksel kapalı komisyon modelini terk ederek üç adımlı, tabandan tavana bir yol haritası benimsedi: rastgele yurttaşlardan oluşan Ulusal Forum, seçimle (ve mahkeme kararıyla bozulan) sonra kura yoluyla atanan Anayasa Konseyi ve tüm süreci dijital mecralara taşıyan çevrim içi tartışma fazı. 14 Kasım 2009’da toplanan Ulusal Forum (Þjóðfundur), ülke nüfusuna orantılı örneklemle seçilmiş 1 500 kişiyi Reykjavik’te bir araya getirdi. Çiftçiler, öğrenciler, göçmen işçiler ve emeklilerden oluşan bu mozaik, önce değerler haritası çıkardı: insan onuru, doğal kaynakların ortak mülkiyeti, şeffaf bilgi hakkı ve katılımcı demokrasi gibi kavramlar, ileride taslağın omurgasını oluşturacak ilkeler olarak kayda geçti. Forumun 700 sayfalık çıktısı, “geleneksel uzman raporu” yerine halkın önceliklerini belgeleyen bir sosyolojik zemin oldu. Parlamento ikinci aşamada, 25 üyeli bir Anayasa Konseyi seçimi düzenledi. Yüksek Mahkeme seçim sonucunu usul eksikliği gerekçesiyle iptal edince, toplumun hayal kırıklığını önlemek için adaylar kura yoluyla yeniden görevlendirildi. Konsey üyeleri, ilk toplantıda radikal bir şeffaflık kararı aldı: Her madde yazıldıkça çevrim içi ortamda halka açılacak, gelen eleştiriler gerçek zamanlı işlenecek, böylece ‘projeyi halkın klavyesine’ devredeceklerdi. Bu amaçla geliştirilen Constitution.is platformu, dünyanın ilk açık kaynaklı anayasa portalı olarak hizmet verdi. Konsey, Facebook’ta haftalık canlı yayınlar yapıyor, YouTube’da her maddeyi kısa videolarla anlatıyor, Twitter’da anlık oylamalarla fikir topluyordu. GitHub benzeri bir sürüm kontrol sistemi, ‘kim-ne zaman-neyi değiştirdi’ bilgisini kamuya açık tuttu. Toplam 3 600’ü aşkın kullanıcı yorumu, otomatik etiketleme algoritmalarıyla sınıflandırılarak üç gün içinde komite gündemine giriyor; ertesi hafta güncellenmiş metin yine portala yükleniyordu. Dijital moderasyon kılavuzu ise spam ve nefret söylemini filtrelerken eleştirel katkıları sansürlemeyerek güven yarattı. Sürecin doruk noktası, 20 Ekim 2012’de yapılan danışma referandumuydu. Seçmenlerin %64,2’si ‘Anayasa Konseyi taslağını temel alalım’ dedi; doğal kaynakların ulusal mülkiyet sayılması ve oyların ülke genelinde eşit ağırlığa kavuşması maddeleri açık ara destek buldu. Ne var ki İzlanda Anayasası’nın 79. maddesi, taslağın yürürlüğe girmesini ardışık iki parlamento döneminin onayına bağladığından, 2013 seçimleriyle göreve gelen koalisyon ‘ekonomik toparlanma’ gerekçesiyle metni rafa kaldırdı. Böylece tarihin belki de en şeffaf katılımcı anayasa taslağı, parlamento koridorlarında beklemeye başladı ve 2024’e dek kalıcı bir sonuç elde edilemedi. İzlanda deneyimi, dijital katılımın yarattığı olağanüstü etkileşime rağmen, ‘siyasal sahiplenme’ ayağı noksan kalırsa meşruiyetin prosedüre takılabileceğini ortaya koydu. Yine de ülkede kalıcı üç dönüşüm bıraktı. Birincisi, ‘yurttaş meşruiyeti’ beklentisini geri döndürülemez biçimde yükseltti; bundan sonra yapılacak her anayasa reformu, dijital ve yüz yüze kanallarla halkı işin içine katmak zorunda. İkincisi, çevre hakkı, bilgi özgürlüğü ve internet erişimi gibi 21. yüzyıl başlıklarını anayasaya sokarak küresel literatüre öncü maddeler sundu. Üçüncüsü, açık veri ve API tabanlı şeffaflık, anayasa yazım sürecinin bile denetlenebilir bir ‘kamu kodu’na dönüşebileceğini gösterdi. Elbette süreç, eksikleriyle de ‘uyarı levhası’ işlevi gördü. Kırsal bölgelerde internet erişiminin düşük kalması, yaşlı nüfusun dijital kanallara uzaklığı ve çok dilli içerik sunulmaması, bazı kesimlerin tartışma akışına girmesini zorlaştırdı. Danışma referandumunun bağlayıcı olmaması, partiler arası uzlaşının garanti altına alınmaması ve net bir geçiş takviminin konulmaması da taslağın raflarda kalmasına zemin hazırladı. Dijital katılım, parlamentodaki güç dengeleriyle birleşmediğinde, milyonlarca ‘tık’ anayasa metnini yaşama döndürmeye yetmedi. Türkiye için çıkarılacak ders açıktır: Rastgele seçilmiş geniş tabanlı bir ‘Yurttaş Meclisi’, uzmanlardan oluşan “Taslak Komisyonu” ve engelsiz erişim sunan açık kaynaklı bir “Anayasa Portalı” üçlüsü, katılımcı meşruiyet ile teknik yeterliliği aynı potada eritebilir. Ancak bunlar, bağlayıcı referandum takvimi ve parlamentonun taslak üzerinde sadece ‘sıfırdan yazıcı’ değil, ‘iyileştirici ortak’ rolüne indirgenmesiyle desteklenmedikçe, İzlanda’daki ‘sanal coşku–meclis duvarı’ çelişkisi tekrarlanacaktır. Katılımcı anayasa, halkın metni ‘okuması’ değil, onu ‘neyin üzerine’ yazacağını tartışmasıyla başlar. Dijital çağ, yurttaşları izleyici koltuğundan kaldırıp yazım masasına oturtacak araçları sağlıyor; fakat nihai başarı, açık veriyle beslenen şeffaf platformları, uzlaşmaya dayalı siyasal takvim ve güçlü denge-denetim kurumlarıyla harmanlayabildiğimiz ölçüde mümkün. İzlanda, bu potansiyeli en ileri noktaya taşıdı ve aynı zamanda ‘siyasal sahiplenme’ eksikliğinin nasıl tıkanma yaratacağını canlı biçimde sergiledi. Türkiye, yeni anayasa ufkunu tartışırken, Reykjavik’in hem cesaretinden hem de dersinden yararlanarak, katılımcılığı yalnız ‘metni yazdıran’ değil, onu yaşatan sürdürülebilir bir demokratik ekosisteme dönüştürebilir.
Ekleme Tarihi: 16 June 2025 - Monday

2025 ANAYASA!

Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye duyduğu ihtiyaç, yalnızca teknik bir hukuk metni hazırlama meselesi değil; aynı zamanda hayli yıpranmış güven ilişkilerini onarma, siyasal sistemi yeniden “çoğulcu meşruiyet” zeminine oturtma meselesidir. Son yirmi yılda Şili, Kenya, Tunus ve İrlanda gibi ülkelerde denenen katılımcı anayasa süreçleri, halkın salt “onaylayıcı” değil “yazımcı” konumuna yükseldiğinde hem metinlere olan aidiyetin arttığını hem de kurumların meşruiyetinin tazelendiğini gösterdi. Buna karşın dijital çağa en uyumlu ve en cesur örnek, 2009-2013 arasında İzlanda’da yaşandı; üstelik sürecin yükselişi kadar tıkanışı da dünya kamuoyuna önemli dersler sundu.

2008 finans krizi, İzlanda’nın bankacılık sistemini çökertmekle kalmadı; “siyaset sınıfı”na duyulan güveni de tarihî dip noktasına çekti. Başbakanlık önünde tencere-tava çalarak toplanan kalabalıklar, ekonomik fiyaskonun öznesi olarak gördükleri elitlerin artık “anayasa dâhil her şeyi” kendilerinin yazmasını talep etti. Parlamento, bu yüksek basıncı göğüslemek adına, geleneksel kapalı komisyon modelini terk ederek üç adımlı, tabandan tavana bir yol haritası benimsedi: rastgele yurttaşlardan oluşan Ulusal Forum, seçimle (ve mahkeme kararıyla bozulan) sonra kura yoluyla atanan Anayasa Konseyi ve tüm süreci dijital mecralara taşıyan çevrim içi tartışma fazı.

14 Kasım 2009’da toplanan Ulusal Forum (Þjóðfundur), ülke nüfusuna orantılı örneklemle seçilmiş 1 500 kişiyi Reykjavik’te bir araya getirdi. Çiftçiler, öğrenciler, göçmen işçiler ve emeklilerden oluşan bu mozaik, önce değerler haritası çıkardı: insan onuru, doğal kaynakların ortak mülkiyeti, şeffaf bilgi hakkı ve katılımcı demokrasi gibi kavramlar, ileride taslağın omurgasını oluşturacak ilkeler olarak kayda geçti. Forumun 700 sayfalık çıktısı, “geleneksel uzman raporu” yerine halkın önceliklerini belgeleyen bir sosyolojik zemin oldu.

Parlamento ikinci aşamada, 25 üyeli bir Anayasa Konseyi seçimi düzenledi. Yüksek Mahkeme seçim sonucunu usul eksikliği gerekçesiyle iptal edince, toplumun hayal kırıklığını önlemek için adaylar kura yoluyla yeniden görevlendirildi. Konsey üyeleri, ilk toplantıda radikal bir şeffaflık kararı aldı: Her madde yazıldıkça çevrim içi ortamda halka açılacak, gelen eleştiriler gerçek zamanlı işlenecek, böylece ‘projeyi halkın klavyesine’ devredeceklerdi.

Bu amaçla geliştirilen Constitution.is platformu, dünyanın ilk açık kaynaklı anayasa portalı olarak hizmet verdi. Konsey, Facebook’ta haftalık canlı yayınlar yapıyor, YouTube’da her maddeyi kısa videolarla anlatıyor, Twitter’da anlık oylamalarla fikir topluyordu. GitHub benzeri bir sürüm kontrol sistemi, ‘kim-ne zaman-neyi değiştirdi’ bilgisini kamuya açık tuttu. Toplam 3 600’ü aşkın kullanıcı yorumu, otomatik etiketleme algoritmalarıyla sınıflandırılarak üç gün içinde komite gündemine giriyor; ertesi hafta güncellenmiş metin yine portala yükleniyordu. Dijital moderasyon kılavuzu ise spam ve nefret söylemini filtrelerken eleştirel katkıları sansürlemeyerek güven yarattı.

Sürecin doruk noktası, 20 Ekim 2012’de yapılan danışma referandumuydu. Seçmenlerin %64,2’si ‘Anayasa Konseyi taslağını temel alalım’ dedi; doğal kaynakların ulusal mülkiyet sayılması ve oyların ülke genelinde eşit ağırlığa kavuşması maddeleri açık ara destek buldu. Ne var ki İzlanda Anayasası’nın 79. maddesi, taslağın yürürlüğe girmesini ardışık iki parlamento döneminin onayına bağladığından, 2013 seçimleriyle göreve gelen koalisyon ‘ekonomik toparlanma’ gerekçesiyle metni rafa kaldırdı. Böylece tarihin belki de en şeffaf katılımcı anayasa taslağı, parlamento koridorlarında beklemeye başladı ve 2024’e dek kalıcı bir sonuç elde edilemedi.

İzlanda deneyimi, dijital katılımın yarattığı olağanüstü etkileşime rağmen, ‘siyasal sahiplenme’ ayağı noksan kalırsa meşruiyetin prosedüre takılabileceğini ortaya koydu. Yine de ülkede kalıcı üç dönüşüm bıraktı. Birincisi, ‘yurttaş meşruiyeti’ beklentisini geri döndürülemez biçimde yükseltti; bundan sonra yapılacak her anayasa reformu, dijital ve yüz yüze kanallarla halkı işin içine katmak zorunda. İkincisi, çevre hakkı, bilgi özgürlüğü ve internet erişimi gibi 21. yüzyıl başlıklarını anayasaya sokarak küresel literatüre öncü maddeler sundu. Üçüncüsü, açık veri ve API tabanlı şeffaflık, anayasa yazım sürecinin bile denetlenebilir bir ‘kamu kodu’na dönüşebileceğini gösterdi.

Elbette süreç, eksikleriyle de ‘uyarı levhası’ işlevi gördü. Kırsal bölgelerde internet erişiminin düşük kalması, yaşlı nüfusun dijital kanallara uzaklığı ve çok dilli içerik sunulmaması, bazı kesimlerin tartışma akışına girmesini zorlaştırdı. Danışma referandumunun bağlayıcı olmaması, partiler arası uzlaşının garanti altına alınmaması ve net bir geçiş takviminin konulmaması da taslağın raflarda kalmasına zemin hazırladı. Dijital katılım, parlamentodaki güç dengeleriyle birleşmediğinde, milyonlarca ‘tık’ anayasa metnini yaşama döndürmeye yetmedi.

Türkiye için çıkarılacak ders açıktır: Rastgele seçilmiş geniş tabanlı bir ‘Yurttaş Meclisi’, uzmanlardan oluşan “Taslak Komisyonu” ve engelsiz erişim sunan açık kaynaklı bir “Anayasa Portalı” üçlüsü, katılımcı meşruiyet ile teknik yeterliliği aynı potada eritebilir. Ancak bunlar, bağlayıcı referandum takvimi ve parlamentonun taslak üzerinde sadece ‘sıfırdan yazıcı’ değil, ‘iyileştirici ortak’ rolüne indirgenmesiyle desteklenmedikçe, İzlanda’daki ‘sanal coşku–meclis duvarı’ çelişkisi tekrarlanacaktır.

Katılımcı anayasa, halkın metni ‘okuması’ değil, onu ‘neyin üzerine’ yazacağını tartışmasıyla başlar. Dijital çağ, yurttaşları izleyici koltuğundan kaldırıp yazım masasına oturtacak araçları sağlıyor; fakat nihai başarı, açık veriyle beslenen şeffaf platformları, uzlaşmaya dayalı siyasal takvim ve güçlü denge-denetim kurumlarıyla harmanlayabildiğimiz ölçüde mümkün. İzlanda, bu potansiyeli en ileri noktaya taşıdı ve aynı zamanda ‘siyasal sahiplenme’ eksikliğinin nasıl tıkanma yaratacağını canlı biçimde sergiledi. Türkiye, yeni anayasa ufkunu tartışırken, Reykjavik’in hem cesaretinden hem de dersinden yararlanarak, katılımcılığı yalnız ‘metni yazdıran’ değil, onu yaşatan sürdürülebilir bir demokratik ekosisteme dönüştürebilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
avcılar escort