Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

ANAYASA ve DENGE DENETLEME

2017 anayasa değişikliğiyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türkiye’yi geleneksel parlamenter çizgisinden keskin biçimde uzaklaştırdı. Yürütmenin karar alma hızını artırma vaadi başlangıçta toplumsal desteğe yaslansa da geçen yedi yıl içinde yasamanın inisiyatifinin zayıflaması, denge-denetim mekanizmalarının erozyona uğraması ve kurumsal öngörülebilirliğin azalması gibi sorunlar, sistem arayışını yeniden alevlendirdi. Gelinen noktada tartışma, salt “eskiye dönüş” nostaljisini aşarak, temsilde adaleti güçlendiren ve kuvvetler ayrılığını yeniden tesis eden kalıcı bir anayasal mimariye duyulan ihtiyaca odaklanıyor. Bu ihtiyacın tarihsel kökü, 1961 Anayasası’nın kuvvetler ayrılığına verdiği vurgu ile 1982 Anayasası’nın “istikrar” gerekçeli yürütme güçlendirmesi arasındaki salınıma kadar uzanır. 2007’de Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi, fiili olarak yarı-başkanlık tartışmasını başlatırken 2017 reformu başkanlık sistemini kurumsallaştırdı. Yani bugünkü “hangi model” sorusu, aslında yarım yüzyıllık bir denge-istikrar sarkacının son halkasıdır. Olası seçeneklerden ilki, Almanya ve İspanya örneklerinden ilham alan rasyonelleştirilmiş parlamentarizmdir. Bu model, yapıcı güvensizlik oylaması sayesinde hükümetleri kolayca düşürmeyi değil, yerine yeni bir kabineyi aynı oylamada kurmayı zorunlu kılarak istikrarı korur. Meclis bütçe ve yasa yapma yetkisini yeniden merkeze alırken, cumhurbaşkanına sınırlı ama kriz anlarında hakemlik edebilecek sembolik yetkiler tanır. Ancak bu formülün çalışabilmesi, parti içi demokrasiyi besleyen seçim yasaları, barajın düşürülmesi, önseçim ve şeffaf finansman düzenlemeleri gibi tamamlayıcı adımlara bağlıdır; aksi hâlde “koalisyon mühendisliği” kısa ömürlü kalabilir. İkinci seçenek, doğrudan seçilmiş cumhurbaşkanı ile parlamentoya karşı sorumlu başbakanın yürütmeyi paylaştığı yarı-başkanlık sistemidir. Bu ikili yapı, doğru tasarlandığında denge sağlayabilir; fakat Türkiye’deki derin kutuplaşma koşullarında “cohabitation” (cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun farklı bloklardan oluşması) riskini de artırır. Kriz anlarında sistemin kilitlenmemesi için bağımsız yargının, güçlü hakem kurumlarının ve net yetki dağılımının önceden tanımlanması şarttır; aksi takdirde iki meşruiyet kaynağı çatıştığında siyasetin yönetilebilirliği zora girer. Başkanlık sisteminden çıkış ise bir gecede gerçekleşecek basit bir referandum meselesi değildir. Öncelikle geçiş sürecini yönetecek kapsayıcı bir kurucu komisyona, geçiş yasalarıyla yürütme-yasama alanlarının yeniden çizilmesine ve yerinden yönetimi güçlendiren idari reformlara ihtiyaç vardır. Medya çoğulculuğunu teminat altına alacak düzenlemeler ve partilerde önseçim zorunluluğu gibi adımlar atılmadan yapılacak yapısal revizyon, yeni modelin meşruiyetini zayıflatabilir. Bu üç model karşılaştırıldığında, karar vericilerin gözetmesi gereken üç temel ölçüt öne çıkar: hükümet istikrarı, kuvvetler ayrılığında etkin denge-denetim ve toplumsal temsil adaleti. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, teknik olarak bu üç alanın kesişim kümesini en dengeli biçimde sunma potansiyeline sahip görünür ve muhalefetin geçmişte hazırladığı taslaklarda somut karşılık bulur. Yarı-başkanlık modeli, güçlü hakem mekanizmaları oluşturulması koşuluyla yönetim-temsili sentezleyen bir “orta yol” sunabilir; ancak kilitlenme riskini azaltacak ek garantiler gerektirir. Başkanlık sisteminin sürdürülmesi ise, yasama ve yargıya gerçek anlamda “eşit güç” sağlayacak köklü revizyonlar ve geniş toplumsal mutabakat olmaksızın demokratik meşruiyetini korumakta zorlanacaktır. Türkiye’nin gelecekte seçeceği siyasi sistem, etiketten bağımsız olarak hukukun üstünlüğünü, çoğulcu temsili ve kuvvetler ayrılığını aynı anda teminat altına almalıdır. Aksi hâlde, hangi model tercih edilirse edilsin, uzun vadede istikrarı da demokrasiyi de sağlam temeller üzerine oturtmak mümkün olmayacaktır.
Ekleme Tarihi: 31 Temmuz 2025 -Perşembe

ANAYASA ve DENGE DENETLEME

2017 anayasa değişikliğiyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türkiye’yi geleneksel parlamenter çizgisinden keskin biçimde uzaklaştırdı. Yürütmenin karar alma hızını artırma vaadi başlangıçta toplumsal desteğe yaslansa da geçen yedi yıl içinde yasamanın inisiyatifinin zayıflaması, denge-denetim mekanizmalarının erozyona uğraması ve kurumsal öngörülebilirliğin azalması gibi sorunlar, sistem arayışını yeniden alevlendirdi. Gelinen noktada tartışma, salt “eskiye dönüş” nostaljisini aşarak, temsilde adaleti güçlendiren ve kuvvetler ayrılığını yeniden tesis eden kalıcı bir anayasal mimariye duyulan ihtiyaca odaklanıyor.

Bu ihtiyacın tarihsel kökü, 1961 Anayasası’nın kuvvetler ayrılığına verdiği vurgu ile 1982 Anayasası’nın “istikrar” gerekçeli yürütme güçlendirmesi arasındaki salınıma kadar uzanır. 2007’de Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi, fiili olarak yarı-başkanlık tartışmasını başlatırken 2017 reformu başkanlık sistemini kurumsallaştırdı. Yani bugünkü “hangi model” sorusu, aslında yarım yüzyıllık bir denge-istikrar sarkacının son halkasıdır.

Olası seçeneklerden ilki, Almanya ve İspanya örneklerinden ilham alan rasyonelleştirilmiş parlamentarizmdir. Bu model, yapıcı güvensizlik oylaması sayesinde hükümetleri kolayca düşürmeyi değil, yerine yeni bir kabineyi aynı oylamada kurmayı zorunlu kılarak istikrarı korur. Meclis bütçe ve yasa yapma yetkisini yeniden merkeze alırken, cumhurbaşkanına sınırlı ama kriz anlarında hakemlik edebilecek sembolik yetkiler tanır. Ancak bu formülün çalışabilmesi, parti içi demokrasiyi besleyen seçim yasaları, barajın düşürülmesi, önseçim ve şeffaf finansman düzenlemeleri gibi tamamlayıcı adımlara bağlıdır; aksi hâlde “koalisyon mühendisliği” kısa ömürlü kalabilir.

İkinci seçenek, doğrudan seçilmiş cumhurbaşkanı ile parlamentoya karşı sorumlu başbakanın yürütmeyi paylaştığı yarı-başkanlık sistemidir. Bu ikili yapı, doğru tasarlandığında denge sağlayabilir; fakat Türkiye’deki derin kutuplaşma koşullarında “cohabitation” (cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun farklı bloklardan oluşması) riskini de artırır. Kriz anlarında sistemin kilitlenmemesi için bağımsız yargının, güçlü hakem kurumlarının ve net yetki dağılımının önceden tanımlanması şarttır; aksi takdirde iki meşruiyet kaynağı çatıştığında siyasetin yönetilebilirliği zora girer.

Başkanlık sisteminden çıkış ise bir gecede gerçekleşecek basit bir referandum meselesi değildir. Öncelikle geçiş sürecini yönetecek kapsayıcı bir kurucu komisyona, geçiş yasalarıyla yürütme-yasama alanlarının yeniden çizilmesine ve yerinden yönetimi güçlendiren idari reformlara ihtiyaç vardır. Medya çoğulculuğunu teminat altına alacak düzenlemeler ve partilerde önseçim zorunluluğu gibi adımlar atılmadan yapılacak yapısal revizyon, yeni modelin meşruiyetini zayıflatabilir.

Bu üç model karşılaştırıldığında, karar vericilerin gözetmesi gereken üç temel ölçüt öne çıkar: hükümet istikrarı, kuvvetler ayrılığında etkin denge-denetim ve toplumsal temsil adaleti. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, teknik olarak bu üç alanın kesişim kümesini en dengeli biçimde sunma potansiyeline sahip görünür ve muhalefetin geçmişte hazırladığı taslaklarda somut karşılık bulur. Yarı-başkanlık modeli, güçlü hakem mekanizmaları oluşturulması koşuluyla yönetim-temsili sentezleyen bir “orta yol” sunabilir; ancak kilitlenme riskini azaltacak ek garantiler gerektirir. Başkanlık sisteminin sürdürülmesi ise, yasama ve yargıya gerçek anlamda “eşit güç” sağlayacak köklü revizyonlar ve geniş toplumsal mutabakat olmaksızın demokratik meşruiyetini korumakta zorlanacaktır.

Türkiye’nin gelecekte seçeceği siyasi sistem, etiketten bağımsız olarak hukukun üstünlüğünü, çoğulcu temsili ve kuvvetler ayrılığını aynı anda teminat altına almalıdır. Aksi hâlde, hangi model tercih edilirse edilsin, uzun vadede istikrarı da demokrasiyi de sağlam temeller üzerine oturtmak mümkün olmayacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.