Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Fibar
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

DEVLET HUKUKLA YAŞAR

“Adalet mülkün temelidir” sözünü adliyelerin duvarlarında görürüz. Bu ifade, devletin varlığının ve meşruiyetinin adalete, hukuka dayandığını anlatır. Gerçekten de bir devletin uzun ömürlü olabilmesi, vatandaşlarının gözünde saygınlığını koruyabilmesi hukukun üstünlüğüne bağlıdır. Kanunların üzerinde kimsenin olmadığı, iktidarın bile hukukun çizdiği sınırların dışına çıkamadığı bir düzen, hem bireylerin haklarını güvence altına alır hem de devletin temelini sağlam tutar. Kısacası, devlet ancak hukukla yaşar. Hukukun üstünlüğü ve anayasal devlet Hukukun üstünlüğü, en basit tanımıyla, devlet dahil herkesin kanunlara tabi olması demektir. Anayasal devlet ise keyfiliğin değil, anayasanın hüküm sürdüğü devlettir. Bu ilkeye göre çoğunluk oyuna sahip olmak, hukuku hiçe sayma hakkı vermez. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değişmez ilkelerinden biri, ülkemizin bir hukuk devleti olmasıdır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri, anayasada belirlenen sınırlar içinde kalmak zorundadır; aksi halde demokrasi çoğunluğun tahakkümüne dönüşür. Profesör Muammer Aksoy’un 1960’larda dile getirdiği gibi, “mutlak olan her güç, hürriyetin ve dolayısıyla insan mutluluğunun düşmanıdır... Yüzde 51’in istibdadına demokrasi denilemez... gerçek demokrasi, ulusun egemenliğini bile hukuk prensipleri içinde tanır”. Demokrasinin bir “itidal ve denge rejimi” olduğunu hatırlarsak, çoğunluğun bile hukukla sınırlı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Hukuk devleti; kanun önünde eşitlik, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve temel hakların korunması gibi sacayaklarına dayanır. Bu prensipler sağlandığında devlet keyfîlikten uzaklaşır ve yurttaşlarının güvenini kazanır. Aksi durumda, yani hukukun kişilere ve durumlara göre eğilip büküldüğü bir düzende, vatandaşın devlete olan inancı sarsılır. Aksoy’un vurguladığı üzere “bir tek kişiye karşı haksızlık yapılabiliyorsa, herkese karşı yapılabilir”; hukuka tam saygı olmayan bir ülkede insanlar gerçek anlamda vatandaş değil, ancak “tebaa” olabilirler. Adalet duygusunun zedelenmesi, toplumda büyük bir huzursuzluğa yol açar ve sonunda devletin temellerini dahi sarsar. Yargı bağımsızlığı ve temel hakların güvencesi Hukukun üstünlüğünü yaşatan en önemli kurum, bağımsız yargıdır. Tarafsız ve bağımsız mahkemeler hem vatandaşın hakkını korur hem de iktidarı hukuk içinde tutar. Yargı, siyasetin veya herhangi bir gücün etkisine girdiğinde adalet terazisi şaşar. Hukukun vicdanı olarak görülen yargı hakkında Avukat Nail Gürman şöyle diyor: “Vicdanın temsilcisi hukuktur. Hukukun temsilcisi yargıdır ve bağımsız yargı, hakkın ve hukukun temsilcisidir”. Gerçekten de hâkimlerin cübbelerinde düğme yoktur; çünkü hiçbir makam önünde iliklenecek değildir. Eğer mahkemeler talimatla karar veriyorsa, orada hukuk değil güç üstün geliyor demektir. Bu da vatandaşın temel hak ve özgürlüklerinin güvencesiz kalmasına yol açar. Türkiye’de son yıllarda yargı bağımsızlığı konusunda tartışmalar arttı. Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemelerce uygulanmaması, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hükümlerinin yerine getirilmemesi gibi örnekler, hukuk devletine gölge düşürüyor. Gazetecilerin, siyasetçilerin uzun tutukluluk halleri veya bazı davalarda siyasi etki iddiaları kamu vicdanında derin yaralar açıyor. Oysa hem anayasamız hem de yasalar, adil yargılanma ve kişi özgürlüğü konusunda net güvenceler içeriyor. Örneğin Anayasa’nın 19. maddesi, “suçluluğu hakkında kuvvetli belirtisi” olmayan kişilerin tutuklanamayacağını söyler; yine de uygulamada uzun tutukluluklar yaygınsa burada bir sorun var demektir. Yine, kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan kişilerin mal varlıklarına el konulamayacağı hukukî bir prensiptir. Bu tür temel kuralların çiğnenmesi, hukuki güvenlik ilkesini zedeler ve vatandaşların devlete duyduğu güveni sarsar. Hukuk devleti olmadan adalet ve huzur olmaz Hukukun üstünlüğü, sadece soyut bir ilke değil; aynı zamanda ekonomik kalkınmadan toplumsal barışa kadar her alanda somut sonuçları olan bir gerekliliktir. Hukuk devleti olmadan gerçek demokrasi olamayacağı gibi, kalıcı bir refah ve iç huzur da sağlanamaz. Günümüzde uluslararası değerlendirmeler de maalesef ülkemizde bu alanda geriye gidiş olduğunu gösteriyor. Dünya Adalet Projesi’nin 2024 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye, 142 ülke arasında 117. Sırada yer alabildi. Bu endekste özellikle hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması, temel haklar ve adil yargı konularında en düşük puanlı ülkelerden biri olduğumuz vurgulanıyor. Avrupa Birliği’nin hazırladığı 2024 Türkiye raporunda ise demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve temel haklara saygı konularındaki ciddi endişelerin devam ettiği belirtiliyor. Yani hem içeride hem dışarıda hukuk devleti ilkesini güçlendirme ihtiyacımız açıkça ortada. Tarih boyunca da görüyoruz ki, adalet mekanizması çöken bir devlet uzun süre ayakta kalamaz. Hukuku hiçe sayan yönetimler kısa vadede güç kazanıyor gibi gözükseler de uzun vadede toplumun desteğini ve inancını yitirirler. Örneğin, yakın tarihimizde anayasayı ihlal pahasına atılan adımlar, sonunda demokratik düzene zarar vererek ülkeyi krizlere sürükledi. Buna karşılık, hukuk yoluna dönebilen toplumlar toparlanma ve ilerleme şansı buldu. Hukukun yok sayıldığı dönemler ise hep acı tecrübeler ve pişmanlıklarla anıldı. Sonuç olarak, her vatandaşın zihninde ve yüreğinde şu gerçeğin yer etmesi gerekiyor: Devlet, hukukla yaşar. Adalet duygusunun zedelendiği, hukukun rafa kalktığı bir düzenin kazananı olmaz; böyle bir düzende ne vatandaş kendini güvende hissedebilir ne de devlet saygınlığını koruyabilir. Oysa hukukun üstün olduğu, mahkemelerin gerçekten bağımsız olduğu, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında bulunduğu bir Türkiye hepimizin ortak yararınadır. Unutmayalım, adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Güçlüyken hukuku yok sayanlar, gün gelir hukukun şefkatine muhtaç olabilir. En önemlisi de adaletin olmadığı yerde devletin ruhu ölür. Devletimizin yaşaması ve yücelmesi için yolu bellidir: Hukuk devletine sahip çıkmak, hukuku üstün tutmak. Çünkü devlet hukukla yaşar – ve ancak hukukla yaşayabilir.
Ekleme Tarihi: 01 Eylül 2025 -Pazartesi

DEVLET HUKUKLA YAŞAR

“Adalet mülkün temelidir” sözünü adliyelerin duvarlarında görürüz. Bu ifade, devletin varlığının ve meşruiyetinin adalete, hukuka dayandığını anlatır. Gerçekten de bir devletin uzun ömürlü olabilmesi, vatandaşlarının gözünde saygınlığını koruyabilmesi hukukun üstünlüğüne bağlıdır. Kanunların üzerinde kimsenin olmadığı, iktidarın bile hukukun çizdiği sınırların dışına çıkamadığı bir düzen, hem bireylerin haklarını güvence altına alır hem de devletin temelini sağlam tutar. Kısacası, devlet ancak hukukla yaşar.

Hukukun üstünlüğü ve anayasal devlet

Hukukun üstünlüğü, en basit tanımıyla, devlet dahil herkesin kanunlara tabi olması demektir. Anayasal devlet ise keyfiliğin değil, anayasanın hüküm sürdüğü devlettir. Bu ilkeye göre çoğunluk oyuna sahip olmak, hukuku hiçe sayma hakkı vermez. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değişmez ilkelerinden biri, ülkemizin bir hukuk devleti olmasıdır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri, anayasada belirlenen sınırlar içinde kalmak zorundadır; aksi halde demokrasi çoğunluğun tahakkümüne dönüşür. Profesör Muammer Aksoy’un 1960’larda dile getirdiği gibi, “mutlak olan her güç, hürriyetin ve dolayısıyla insan mutluluğunun düşmanıdır... Yüzde 51’in istibdadına demokrasi denilemez... gerçek demokrasi, ulusun egemenliğini bile hukuk prensipleri içinde tanır”. Demokrasinin bir “itidal ve denge rejimi” olduğunu hatırlarsak, çoğunluğun bile hukukla sınırlı olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Hukuk devleti; kanun önünde eşitlik, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve temel hakların korunması gibi sacayaklarına dayanır. Bu prensipler sağlandığında devlet keyfîlikten uzaklaşır ve yurttaşlarının güvenini kazanır. Aksi durumda, yani hukukun kişilere ve durumlara göre eğilip büküldüğü bir düzende, vatandaşın devlete olan inancı sarsılır. Aksoy’un vurguladığı üzere “bir tek kişiye karşı haksızlık yapılabiliyorsa, herkese karşı yapılabilir”; hukuka tam saygı olmayan bir ülkede insanlar gerçek anlamda vatandaş değil, ancak “tebaa” olabilirler. Adalet duygusunun zedelenmesi, toplumda büyük bir huzursuzluğa yol açar ve sonunda devletin temellerini dahi sarsar.

Yargı bağımsızlığı ve temel hakların güvencesi

Hukukun üstünlüğünü yaşatan en önemli kurum, bağımsız yargıdır. Tarafsız ve bağımsız mahkemeler hem vatandaşın hakkını korur hem de iktidarı hukuk içinde tutar. Yargı, siyasetin veya herhangi bir gücün etkisine girdiğinde adalet terazisi şaşar. Hukukun vicdanı olarak görülen yargı hakkında Avukat Nail Gürman şöyle diyor: “Vicdanın temsilcisi hukuktur. Hukukun temsilcisi yargıdır ve bağımsız yargı, hakkın ve hukukun temsilcisidir”. Gerçekten de hâkimlerin cübbelerinde düğme yoktur; çünkü hiçbir makam önünde iliklenecek değildir. Eğer mahkemeler talimatla karar veriyorsa, orada hukuk değil güç üstün geliyor demektir. Bu da vatandaşın temel hak ve özgürlüklerinin güvencesiz kalmasına yol açar.

Türkiye’de son yıllarda yargı bağımsızlığı konusunda tartışmalar arttı. Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemelerce uygulanmaması, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hükümlerinin yerine getirilmemesi gibi örnekler, hukuk devletine gölge düşürüyor. Gazetecilerin, siyasetçilerin uzun tutukluluk halleri veya bazı davalarda siyasi etki iddiaları kamu vicdanında derin yaralar açıyor. Oysa hem anayasamız hem de yasalar, adil yargılanma ve kişi özgürlüğü konusunda net güvenceler içeriyor. Örneğin Anayasa’nın 19. maddesi, “suçluluğu hakkında kuvvetli belirtisi” olmayan kişilerin tutuklanamayacağını söyler; yine de uygulamada uzun tutukluluklar yaygınsa burada bir sorun var demektir. Yine, kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan kişilerin mal varlıklarına el konulamayacağı hukukî bir prensiptir. Bu tür temel kuralların çiğnenmesi, hukuki güvenlik ilkesini zedeler ve vatandaşların devlete duyduğu güveni sarsar.

Hukuk devleti olmadan adalet ve huzur olmaz

Hukukun üstünlüğü, sadece soyut bir ilke değil; aynı zamanda ekonomik kalkınmadan toplumsal barışa kadar her alanda somut sonuçları olan bir gerekliliktir. Hukuk devleti olmadan gerçek demokrasi olamayacağı gibi, kalıcı bir refah ve iç huzur da sağlanamaz. Günümüzde uluslararası değerlendirmeler de maalesef ülkemizde bu alanda geriye gidiş olduğunu gösteriyor. Dünya Adalet Projesi’nin 2024 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye, 142 ülke arasında 117. Sırada yer alabildi. Bu endekste özellikle hükümetin yetkilerinin sınırlandırılması, temel haklar ve adil yargı konularında en düşük puanlı ülkelerden biri olduğumuz vurgulanıyor. Avrupa Birliği’nin hazırladığı 2024 Türkiye raporunda ise demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve temel haklara saygı konularındaki ciddi endişelerin devam ettiği belirtiliyor. Yani hem içeride hem dışarıda hukuk devleti ilkesini güçlendirme ihtiyacımız açıkça ortada.

Tarih boyunca da görüyoruz ki, adalet mekanizması çöken bir devlet uzun süre ayakta kalamaz. Hukuku hiçe sayan yönetimler kısa vadede güç kazanıyor gibi gözükseler de uzun vadede toplumun desteğini ve inancını yitirirler. Örneğin, yakın tarihimizde anayasayı ihlal pahasına atılan adımlar, sonunda demokratik düzene zarar vererek ülkeyi krizlere sürükledi. Buna karşılık, hukuk yoluna dönebilen toplumlar toparlanma ve ilerleme şansı buldu. Hukukun yok sayıldığı dönemler ise hep acı tecrübeler ve pişmanlıklarla anıldı.

Sonuç olarak, her vatandaşın zihninde ve yüreğinde şu gerçeğin yer etmesi gerekiyor: Devlet, hukukla yaşar. Adalet duygusunun zedelendiği, hukukun rafa kalktığı bir düzenin kazananı olmaz; böyle bir düzende ne vatandaş kendini güvende hissedebilir ne de devlet saygınlığını koruyabilir. Oysa hukukun üstün olduğu, mahkemelerin gerçekten bağımsız olduğu, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında bulunduğu bir Türkiye hepimizin ortak yararınadır. Unutmayalım, adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Güçlüyken hukuku yok sayanlar, gün gelir hukukun şefkatine muhtaç olabilir. En önemlisi de adaletin olmadığı yerde devletin ruhu ölür. Devletimizin yaşaması ve yücelmesi için yolu bellidir: Hukuk devletine sahip çıkmak, hukuku üstün tutmak. Çünkü devlet hukukla yaşar – ve ancak hukukla yaşayabilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.