Demokratik hukuk devleti ilkesinin giderek aşındığı, siyasi rekabetin eşit koşullarda yapılamadığı bir döneme tanıklık ediyoruz.
Demokrasi Sandıkla Sınırlı Değildir
Demokrasi, yalnızca seçim günü sandığa gitmekten ibaret değildir. Onu anlamlı kılan, yurttaşların eşitlik temelinde siyasete katılabilmesi, düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi ve temsilcilerini serbest iradeyle seçebilmesidir. Türkiye’de tam anlamıyla kökleşemeyen bu kültür, bugün daha da daralmaktadır.
Siyasetin Zeminini Aşındıran Uygulamalar
Son dönemdeki gelişmeler dikkat çekicidir:
*Ülkenin kurucu partisinden en etkili adayın uzun süredir devam eden tutukluluğu...
*Yerel yöneticilerin gözaltı ve tutukluluk süreçleri...
*En büyük kentin il yönetimine kayyım atanması...
*Parti kongrelerinin iptal edilme ihtimali…
*Toplum üzerinde oluşturulan demokratik hak kullanımına dair baskının giderek artması...
Tüm bu örnekler, siyasetin özgürce yapılabildiği bir zeminin giderek ortadan kalktığını göstermektedir.
Hukuk Devleti Zorunluluğu
Yargı ve idari mekanizmaların iktidar lehine işletilmesi, toplumda adalet duygusunu zayıflatıyor. Hukuk devleti olmanın temel koşulu, iktidarın gücünü tüm vatandaşlara eşit sunmasıdır. Bu yalnızca anayasal bir gereklilik değil, aynı zamanda demokratik rejimin devamı için vazgeçilmezdir.
Gelecek İçin Uyarı
Ana muhalefetin baskılarla susturulması, yalnızca bugünün siyasal dengelerini değiştirmekle kalmaz; aynı zamanda gelecekte yapılacak seçimlerin meşruiyetini de tartışmalı hale getirir. Siyasal rekabetin eşit koşullarda yapılmadığı yerde seçim sonuçlarının demokratik değeri kalmaz.
Türkiye, çok partili hayata geçişiyle önemli bir kazanım elde etmişti. Ancak bugünkü tablo, bu kazanımın geriye dönük risk altında olduğunu düşündürüyor.
Demokrasi, tek bir partinin ya da grubun değil, tüm toplumun ortak değeri olmalıdır.