Bir kıyısında doğum, diğer kıyısında ölüm var.
İkisi de bizim değilken, aradaki ne kadar bizim, orası da muamma.
Ama yine de sorumluyuz. Çünkü yaşam, teslim alınmasa da yaşanmak zorunda.
Birçok insan, bu iki kıyı arasında yürüdüğünün farkında bile değil.
Bir hayat sürüyor, evet. Ama sürdürülüyor da aynı zamanda.
Gün doğuyor – işe gidiliyor. Akşam oluyor – eve dönülüyor.
Bir yemeğin tuzu fazla kaçıyor, televizyon biraz geç kapanıyor, bir çocuk biraz daha geç susuyor.
Ve ertesi gün aynı yerden başlıyor her şey.
Monotonluk değil bu sadece – bu, yaşarken ölmeye başlamak.
Oysa insan dediğin, düşünebilen bir varlık.
Kendini de varlığı da yokluğu da sorgulayabilmeli.
Ama bazı kültürlerde bu bile lüks.
Soru sormak, ayıptır.
Ölümden bahsetmek, uğursuzluk sayılır.
Yaşamı kutsarken ölümden kaçılır – ve bu kaçış, aslında yaşamı da yüzeyde tutar.
Çünkü ölümle barışmayan, hayatı da tam yaşamaz.
Her şeyin sonlu olduğunu bilmek, bazen en büyük motivasyondur.
Zamanı hoyratça harcayanlar, sonsuz sananlardır.
Oysa sonlu olan değerlidir.
Ve bu yüzden, her gün biraz ölmeyi bırakıp, her gün biraz daha yaşamayı öğrenmek gerekir.
Bilim bu konuda konuşur; inanç çoğu zaman susturur.
Bazı inanç sistemlerinde ölümden sonrası o kadar baskındır ki, bu taraf unutulur.
Bu hayat, bir imtihan salonu gibi görülür – sessiz olun, kıpırdamayın, sakın kopya çekmeyin.
Ama dışarısı neresi? Bahçeye çıkmak yasak mı?
Bilim der ki: Hayat şimdi burada.
Mutluluk; başka bir boyutta değil, bu boyutta bir şeyler doğru yapınca oluşan bir sonuç.
İnsani değerlerle, paylaşarak, dayanışarak, düşünerek yaşayınca...
Yani, yaşamak sadece yaşamak değil; anlamaya çalışmaktır.
Kendini, başkasını, süreci, sonu.
Ve evet, bu iki kıyı arasında bir sal yapmak mümkün.
Bir taraf seni doğurur, diğer taraf seni alır.
Ama aradaki mesafe, ne kadar anlamlı olursa, o kadar “sen” olursun.
Yoksa sadece geçmişte doğmuş, gelecekte ölecek bir varsayım olarak kalırsın.
Ben yaşarken var olmak istiyorum.
Ölmeden önce yaşamayı bitirmemek adına, her gün yeniden yaşamak istiyorum.
Belki de bu yüzden yazıyorum.
Çünkü bazen, bir kelime seni kıyıdan kıyıya taşıyabilir.
Yaşam, sona varmakla değil; her güne yaşamı dirençle işleyebilmekle anlam kazanır.