Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

Tam Bağımsız Yargı!

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adaletin işleyişi için temel gerekliliklerdir. Yargı yasal, işlevsel ve mali bakımdan bağımsız olmalıdır. En üst düzeydeki ulusal kurallar vasıtasıyla Devletin diğer kuvvetleri, adalet arayanlar, diğer hâkimler ve genel olarak toplum açısından garanti edilir. Devlet ve her bir hâkim, yargı bağımsızlığını desteklemek ve korumakla sorumludur. Yargı bağımsızlığı; yargı faaliyetleri bakımından ve hâkimlerin mesleğe alımı, tayinleri, terfileri, azledilememeleri, eğitimleri, yargısal dokunulmazlıkları, disiplinleri, maaşları ve finansmanları bakımından teminat altına alınır. Dolayısıyla yargı makamlarının hem uyuşmazlığın taraflarına karşı nötr davranması hem de siyasi ve ideolojik bakımdan özellikle devlet karşısında da tarafsız olması gerekmektedir. Devletle ilişkide tarafsızlık sorunu, farklı yargı kollarında değişik şekillerde tezahür edecektir. Yargıcın kendisini devlet ideolojisi ile özdeşleştirmesi halinde yargıç devletin bir ajanına dönüşeceğinden, birey özgürlüklerine müdahale eden devlet işlemlerine karşı birey özgürlüklerini koruma işlevini yerine getirmesi imkânsız hale gelecektir. Anayasa, devleti insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlarken, yani devletin hukuka bağlılığı öncülünü esas alırken, toplumsal kültür, devlet geleneği ve yargısal kültür, merkezinde devletin bulunduğu, devlet hukukunun hâkimiyetini esas alan bir anlayış üzerine kurulmuş gibi görünmektedir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların önemli bir kısmının bu yapısal (kültürel) sorundan kaynaklandığını tespit etmek, önerilecek çözüm yöntemlerinin başarısı açısından da büyük önem arz etmektedir. Elbette sorunun yapısal, kültürel boyutlarının olması, çözüm için toplumsal kültürün değişmesini beklemek gerektiği anlamına gelmemektedir. Ancak kurumsal çözümler önerilirken bu kültürün dikkate alınarak, kültürün kurumları yozlaştırmasını önleyecek yapısal önlemlerin alınması gerekmektedir. En fazla itibar edilen endekslerden biri olan Dünya Adalet Projesi'nin yıllık olarak yayınladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksinde Türkiye, 2015 yılında değerlendirmeye alınan 108 ülke arasında 80. sırada iken 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sırada yer almıştır. 22 Aynı dönemde puanı 46'dan 43'e düşmüştür. Ancak bazı alt göstergelerde durum çok daha vahimdir. Hukukun Üstünlüğü endeksi sekiz kategoride 44 alt-faktöre göre puanlama yapmaktadır. 2020 Endeksinde dört alt faktördeki durum manzarayı ortaya koymaktadır. Yargı, yasama ve yürütme organları karşısında tam bağımsız olsa da, çeşitli ideolojik etkilere ve menfaat ilişkilerine açık olabilir. Bu nedenle yargının tarafsızlığını sağlamak için bir taraftan yargının kendi içinde ve yönetim ve denetim organlarında çoğulculuğun güvence altına alınması, diğer taraftan yargısal süreçlerin şeffaflığının ve yargı kararlarının gerekçeli bir şekilde verilmesinin sağlanması zorunludur. Hukuk devleti sorununun yalnızca adliyeye işi düşenlerin değil, topyekûn ulusun sorunu olduğunu göstermektedir. Zira hukuk devletindeki gerileme ile ekonomik göstergelerdeki gerileme, yatırımların azalması, işsizliğin artması, eğitimden, sağlığa, tarımdan, ulaştır maya tüm kamu hizmetlerinin niteliğinin ve kalitesinin zayıflaması arasında doğrudan bir bağ olduğu açıktır. Hitler'in açık diktatörlüğe geçişinde de imdadına Anayasanın 48. maddesi yetişecek. Şaibeli meclis yangını hadisesinden sonra Hitler, cumhurbaşkanı Hindenburg'u "Halkın ve Devletin Korunması Hakkında Kararname" adıyla, hükümetin yetkilerini artıran ve insan haklarını sınırlayan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlamaya ikna etti. Bu koşullar altında yapılan 5 Mart 1933 seçimleri son seçimlerdi ve Weimar Cumhuriyeti'nin sonunu ilan ediyordu. Ağır devlet terörüne rağmen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi oyların %43,9'unu (288 vekil) alabildi. Parlamentonun kesin şekilde bypass edilmesi, yasama gücünün de hükümette toplanmasını sağlayan Yetki Yasası ise, Hitler'in diğer sağ parti Merkez Parti'yi ikna ettiği ve Weimar Cumhuriyeti'nin en dinamik anti-faşist partisi olan Komünist Parti'li vekilleri tutuklattığı koşullarda 94'e karşı 444 oyla 23 Mart 1933'te mecliste kabul edildi. Adem-i merkeziyetçi bir yapının çoğulculuğu sağlamaya önemli bir katkısının olacağı göz önünde bulundurulmalıdır…
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2021 - Cuma

Tam Bağımsız Yargı!

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adaletin işleyişi için temel gerekliliklerdir. Yargı yasal, işlevsel ve mali bakımdan bağımsız olmalıdır. En üst düzeydeki ulusal kurallar vasıtasıyla Devletin diğer kuvvetleri, adalet arayanlar, diğer hâkimler ve genel olarak toplum açısından garanti edilir. Devlet ve her bir hâkim, yargı bağımsızlığını desteklemek ve korumakla sorumludur. Yargı bağımsızlığı; yargı faaliyetleri bakımından ve hâkimlerin mesleğe alımı, tayinleri, terfileri, azledilememeleri, eğitimleri, yargısal dokunulmazlıkları, disiplinleri, maaşları ve finansmanları bakımından teminat altına alınır.

Dolayısıyla yargı makamlarının hem uyuşmazlığın taraflarına karşı nötr davranması hem de siyasi ve ideolojik bakımdan özellikle devlet karşısında da tarafsız olması gerekmektedir.

Devletle ilişkide tarafsızlık sorunu, farklı yargı kollarında değişik şekillerde tezahür edecektir.

Yargıcın kendisini devlet ideolojisi ile özdeşleştirmesi halinde yargıç devletin bir ajanına dönüşeceğinden, birey özgürlüklerine müdahale eden devlet işlemlerine karşı birey özgürlüklerini koruma işlevini yerine getirmesi imkânsız hale gelecektir.

Anayasa, devleti insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlarken, yani devletin hukuka bağlılığı öncülünü esas alırken, toplumsal kültür, devlet geleneği ve yargısal kültür, merkezinde devletin bulunduğu, devlet hukukunun hâkimiyetini esas alan bir anlayış üzerine kurulmuş gibi görünmektedir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların önemli bir kısmının bu yapısal (kültürel) sorundan kaynaklandığını tespit etmek, önerilecek çözüm yöntemlerinin başarısı açısından da büyük önem arz etmektedir. Elbette sorunun yapısal, kültürel boyutlarının olması, çözüm için toplumsal kültürün değişmesini beklemek gerektiği anlamına gelmemektedir. Ancak kurumsal çözümler önerilirken bu kültürün dikkate alınarak, kültürün kurumları yozlaştırmasını önleyecek yapısal önlemlerin alınması gerekmektedir.

En fazla itibar edilen endekslerden biri olan Dünya Adalet Projesi'nin yıllık olarak yayınladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksinde Türkiye, 2015 yılında değerlendirmeye alınan 108 ülke arasında 80. sırada iken 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sırada yer almıştır. 22 Aynı dönemde puanı 46'dan 43'e düşmüştür. Ancak bazı alt göstergelerde durum çok daha vahimdir. Hukukun Üstünlüğü endeksi sekiz kategoride 44 alt-faktöre göre puanlama yapmaktadır. 2020 Endeksinde dört alt faktördeki durum manzarayı ortaya koymaktadır.

Yargı, yasama ve yürütme organları karşısında tam bağımsız olsa da, çeşitli ideolojik etkilere ve menfaat ilişkilerine açık olabilir. Bu nedenle yargının tarafsızlığını sağlamak için bir taraftan yargının kendi içinde ve yönetim ve denetim organlarında çoğulculuğun güvence altına alınması, diğer taraftan yargısal süreçlerin şeffaflığının ve yargı kararlarının gerekçeli bir şekilde verilmesinin sağlanması zorunludur.

Hukuk devleti sorununun yalnızca adliyeye işi düşenlerin değil, topyekûn ulusun sorunu olduğunu göstermektedir. Zira hukuk devletindeki gerileme ile ekonomik göstergelerdeki gerileme, yatırımların azalması, işsizliğin artması, eğitimden, sağlığa, tarımdan, ulaştır maya tüm kamu hizmetlerinin niteliğinin ve kalitesinin zayıflaması arasında doğrudan bir bağ olduğu açıktır.

Hitler'in açık diktatörlüğe geçişinde de imdadına Anayasanın 48. maddesi yetişecek. Şaibeli meclis yangını hadisesinden sonra Hitler, cumhurbaşkanı Hindenburg'u "Halkın ve Devletin Korunması Hakkında Kararname" adıyla, hükümetin yetkilerini artıran ve insan haklarını sınırlayan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlamaya ikna etti. Bu koşullar altında yapılan 5 Mart 1933 seçimleri son seçimlerdi ve Weimar Cumhuriyeti'nin sonunu ilan ediyordu. Ağır devlet terörüne rağmen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi oyların %43,9'unu (288 vekil) alabildi. Parlamentonun kesin şekilde bypass edilmesi, yasama gücünün de hükümette toplanmasını sağlayan Yetki Yasası ise, Hitler'in diğer sağ parti Merkez Parti'yi ikna ettiği ve Weimar Cumhuriyeti'nin en dinamik anti-faşist partisi olan Komünist Parti'li vekilleri tutuklattığı koşullarda 94'e karşı 444 oyla 23 Mart 1933'te mecliste kabul edildi.

Adem-i merkeziyetçi bir yapının çoğulculuğu sağlamaya önemli bir katkısının olacağı göz önünde bulundurulmalıdır…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.