Son günlerde Aydın sokaklarında sıkça karşılaştığımız kavga ve silahlı çatışma haberleri, hepimizin zihninde aynı soruyu uyandırıyor: “Bizim güzel şehrimizde bu tablo nasıl ortaya çıktı?”
Aslında mesele, sadece iki kişi arasındaki öfke patlamasından ibaret değil. Bu olayların ardında toplumsal bir arka plan var. Hızla büyüyen kentimiz, farklı kültürlerin, farklı yaşam tarzlarının bir araya geldiği bir cazibe merkezi haline geldi. Ancak bu çeşitlilik, doğru yönetilmediğinde gerilimlere de kapı aralıyor.
Bir diğer gerçek de ekonomik koşullar. İşsizlik ve gelecek kaygısı özellikle gençleri kırılgan hale getiriyor. Sokakta kavga eden gençlerin çoğu, aslında bir aidiyet ve kendini kanıtlama arayışı içinde. “Mahalle gururu”, “erkeklik” ya da sosyal medyada görünür olma arzusu, şiddeti bir çözüm gibi gösterebiliyor.
Peki, bu kısır döngüyü nasıl kırabiliriz?
Öncelikle eğitime ve gençliğe yatırım yapmamız gerekiyor. Okullarda yalnızca ders değil, yaşam becerileri de öğretilmeli. Öfke kontrolü, empati, barışçıl iletişim gibi konular, çocuk yaşta kazanılmalı. Belediyelerin spor, sanat ve kültürel etkinlikleri çoğaltması, gençlere “kendini gösterecek” sağlıklı alanlar sunması büyük önem taşıyor.
Medya da bu noktada kritik bir rol üstleniyor. Şiddeti manşetlerde bir gösteriye dönüştürmek yerine, barışçıl örnekleri öne çıkarmak, toplumsal algıyı değiştirebilir. Ve elbette güvenlik güçleriyle halkın daha yakın iş birliği, mahalle bazlı toplantılar, sorunları büyümeden çözmeye yardımcı olacaktır.
Unutmayalım: Şiddet, sadece polisiye önlemlerle bitmez. Toplumsal bir yaradır ve tedavisi ancak dayanışmayla mümkündür. Aydın’ın tarihi, kültürü ve insan sıcaklığı bize şunu söylüyor: Bu şehir, kavganın değil, huzurun şehri olmalı.