Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Fibar
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

KÜSTAHLIK ve YAŞAM HAKKI ÜZERİNE

Birleşmiş Milletler kürsüsünü hatırlayın. Orası, dünyanın en kırılgan dengelerinin konuşulduğu, devletlerin eşit söz hakkına sahip olduğu bir yer olmalıydı. Ama Trump oraya çıktığında, sanki 192 ülkenin temsilcileri değil de kendi televizyon şovunun seyircileri varmış gibi davrandı. Küstah, buyurgan, tehditkâr… Kendisini dünyanın hâkimi, Amerika’yı da evrenin merkezi ilan eden bir üslup. Oysa ki, birkaç yıl önce yine aynı kürsüde insanlık adına umut dolu sözler yankılanmıştı. 2015’te oy birliğiyle kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, açlığı bitirmekten sağlıklı yaşam hakkına, nitelikli eğitimden eşitsizlikle mücadeleye kadar, dünyanın geleceğini birlikte inşa etme iddiasını taşıyordu. Trump yönetimi, bu hedeflere sırtını dönerek aslında yalnızca BM’yi değil, kendi ülkesinin “özgürlükler” üzerine kurulu idealini de çöpe attı. ABD, 250. yaşına yaklaşırken tarihe ironik bir ders veriyor: Kuruluş ilkelerine ihanet eden her sistem, kendi içinde çürümeye mahkûmdur. İfade özgürlüğü tehdit altında, güçler ayrılığı fiilen yok edilmiş, Kongre’nin anlamı kalmamış. Yüksek Mahkeme sus pus, medya suskun. Federal devletin yetkileri, kişisel intikam mekanizmasına dönüşmüş durumda. FBI ajanları sadakat testinden geçiriliyor, muhalifler için yargı harekete geçiriliyor. Bir zamanların “özgürlükler ülkesi”, giderek bir adamın şahsi iktidarına indirgeniyor. Trump’ın kendi halkına reva gördüğü bu baskının, dünya sahnesindeki küstah tavrıyla paralel gitmesi şaşırtıcı değil. İkisi de aynı kökten besleniyor: Gücün mutlaklaştırılması, yaşam hakkının küçümsenmesi. Üstelik tabloyu daha da çarpıcı kılan, Trump’a yakınlığıyla bilinen milyarder Peter Thiel gibi isimlerin çıkıp İncil’den pasajlar eşliğinde kıyamet konferansları vermesi. İnsanlara “Kıyameti daha çok düşünün” öğüdü… Öte yandan yapay zekâ ve gözetim teknolojilerinde distopik bir geleceğin taşlarını döşemeleri. Hem teknolojiyi hızlandırıp felaketi kışkırtacaksınız hem de “deccal” edebiyatıyla kitleleri korku içinde tutacaksınız. Bu olsa olsa küstahlığın teolojik versiyonudur. Ve biz, Türkiye’den bakınca, tüm bu manzarada yabancı bir şey görmüyoruz. Kendi ülkemizde de ifade özgürlüğünün daraltıldığını, kurumların içinin boşaltıldığını, dini retoriğin siyasete kalkan yapıldığını gördük, görüyoruz. Dünyanın farklı coğrafyalarında aynı zihniyetin farklı maskelerle dolaştığını anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok. Bugün mesele basit: Küstahlık mı kazanacak, yaşam hakkı mı? Tarih bize hep aynı cevabı veriyor: Küstahlık gelip geçicidir. Yaşam hakkı ise, tüm insanlığın ortak ve vazgeçilmez mirasıdır.
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2025 -Cuma

KÜSTAHLIK ve YAŞAM HAKKI ÜZERİNE

Birleşmiş Milletler kürsüsünü hatırlayın. Orası, dünyanın en kırılgan dengelerinin konuşulduğu, devletlerin eşit söz hakkına sahip olduğu bir yer olmalıydı. Ama Trump oraya çıktığında, sanki 192 ülkenin temsilcileri değil de kendi televizyon şovunun seyircileri varmış gibi davrandı. Küstah, buyurgan, tehditkâr… Kendisini dünyanın hâkimi, Amerika’yı da evrenin merkezi ilan eden bir üslup.

Oysa ki, birkaç yıl önce yine aynı kürsüde insanlık adına umut dolu sözler yankılanmıştı. 2015’te oy birliğiyle kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, açlığı bitirmekten sağlıklı yaşam hakkına, nitelikli eğitimden eşitsizlikle mücadeleye kadar, dünyanın geleceğini birlikte inşa etme iddiasını taşıyordu. Trump yönetimi, bu hedeflere sırtını dönerek aslında yalnızca BM’yi değil, kendi ülkesinin “özgürlükler” üzerine kurulu idealini de çöpe attı.

ABD, 250. yaşına yaklaşırken tarihe ironik bir ders veriyor: Kuruluş ilkelerine ihanet eden her sistem, kendi içinde çürümeye mahkûmdur. İfade özgürlüğü tehdit altında, güçler ayrılığı fiilen yok edilmiş, Kongre’nin anlamı kalmamış. Yüksek Mahkeme sus pus, medya suskun. Federal devletin yetkileri, kişisel intikam mekanizmasına dönüşmüş durumda. FBI ajanları sadakat testinden geçiriliyor, muhalifler için yargı harekete geçiriliyor. Bir zamanların “özgürlükler ülkesi”, giderek bir adamın şahsi iktidarına indirgeniyor.

Trump’ın kendi halkına reva gördüğü bu baskının, dünya sahnesindeki küstah tavrıyla paralel gitmesi şaşırtıcı değil. İkisi de aynı kökten besleniyor: Gücün mutlaklaştırılması, yaşam hakkının küçümsenmesi.

Üstelik tabloyu daha da çarpıcı kılan, Trump’a yakınlığıyla bilinen milyarder Peter Thiel gibi isimlerin çıkıp İncil’den pasajlar eşliğinde kıyamet konferansları vermesi. İnsanlara “Kıyameti daha çok düşünün” öğüdü… Öte yandan yapay zekâ ve gözetim teknolojilerinde distopik bir geleceğin taşlarını döşemeleri. Hem teknolojiyi hızlandırıp felaketi kışkırtacaksınız hem de “deccal” edebiyatıyla kitleleri korku içinde tutacaksınız. Bu olsa olsa küstahlığın teolojik versiyonudur.

Ve biz, Türkiye’den bakınca, tüm bu manzarada yabancı bir şey görmüyoruz. Kendi ülkemizde de ifade özgürlüğünün daraltıldığını, kurumların içinin boşaltıldığını, dini retoriğin siyasete kalkan yapıldığını gördük, görüyoruz. Dünyanın farklı coğrafyalarında aynı zihniyetin farklı maskelerle dolaştığını anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok.

Bugün mesele basit: Küstahlık mı kazanacak, yaşam hakkı mı? Tarih bize hep aynı cevabı veriyor: Küstahlık gelip geçicidir. Yaşam hakkı ise, tüm insanlığın ortak ve vazgeçilmez mirasıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.