Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin
Süleyman Çokay
Köşe Yazarı
Süleyman Çokay
 

Köy Enstitüleri ve Çoklu Zekâ Kuramı

Anadolu Öğretmen Liselerinin tarihe karıştığı bu günlerde geriye dönük olarak bir döneme imzasını koyan mükemmele yakın bir profilde öğretmen yetiştiren köy enstitülerinden bahsetmek istiyorum. 1940’lı yıllarda köye öğretmen yetiştirmek amacı ile açılan Köy Enstitüleri ülkenin o günlerdeki ihtiyaçlarına göre, öğretmen yetiştirmiştir. Köy Enstitülerindeki öğrenciler; kendilerinde var olan yetenekleri, becerileri ve ilgi alanları doğrultusunda öğrenim görmüşlerdir. Benliklerindeki zekâ alanlarını gün yüzüne çıkarmak ve geliştirme fırsatlarını yakalamışlardır. Harward Üniversitesi öğretim üyesi Howard Gardner, 1983 yılında zekâ ile ilgili ortaya attığı düşünceleriyle, o güne kadar ileri sürülen zekâ anlayışlarını geride bırakmıştır. Bu düşüncelerini Çoklu Zekâ Kuramı adı altında toplamıştır. Köy enstitülerinin vizyonun ne kadar geniş olduğu dönemimizin eğitim modellerinden “çoklu zekâ modeli”ni yıllar öncesinden uygulamaya koymasından anlayabiliriz. Sistem çok yönlülük ilkesine dayanır. Eğitim, bir bireyi tüm yönleriyle geliştiren düzenli bir sistemdir. Her insanın kendine özgü yetenekleri ve gereksinimleri vardır. Her insan müzik, resim, spor, tiyatro, edebiyat ve doğa gibi alanlarda yeteneklere sahip olarak doğar ve aldığı eğitimle bu yeteneklerini geliştirir. Köy Enstitüleri de çok yönlülük ilkesiyle, öğrencilerini sadece öğretmen olarak değil, kendini gerçekleştirebilen eğitimciler olarak mezun olmuşlardır. Köy Enstitüleri sisteminde öğrenciler özyönetim ve özgüven ilkesine göre yetişir. Eğitim öğrencilerin kendine güven duygusunu geliştirmek için düzenlenmiştir. Derslerde öğrencilerin aktif katılımı sağlanarak, günümüzde hedeflenen sınıf ortamı oluşturulabilmiştir ve çoklu zekâ kuramındaki birçok zekâ alanı bu ilkeyle uygulanabilmiştir. Edebiyat derslerinde öğrenciler en ünlü şair ve yazarları eleştirebilmektedirler. Örneğin bir edebiyat dersinde öğrenciler, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemiler” şiirindeki hatasını bulmuşlardır. Köy Enstitüleri'nde, her cumartesi öğleden sonra, toplantılar yapılır. Okulun, çevrenin ve ülkenin sorunları tartışılır. Bu toplantıları her hafta farklı bir öğrenci yönetir. Cumartesi toplantılarında, her öğrenci kendi düşüncesini, saygı çerçevesinde serbestçe ifade ederek okul yönetimini ya da bürokratları bile eleştirebilir. Öğrenciler, topluluk karşısında bir konuyu iyi ve rahat anlatmayı, kendine güveni, kendini denetlemeyi ve yönetmeyi bu toplantılarda öğrenmişlerdir. Çoklu zekâ kuramına bir örnekte bu okullardan mezun olan Emin Günay’ın anlattıklarında daha net ortaya çıkmaktadır. “Demircilik derslerinde, marangozluk derslerinde, tarım derslerinde, kültür derslerinde öğrendiklerimizi uygulardık. Örneğin Pisagor davası vardır. Dik üçgen. İşte biz Pisagor’dan yararlanarak yaptığımız binaların temellerini kazardık. Onu uygulardık. Kültür derslerinde öğrendiğimiz, makaralar dediğimiz prangalar vardı, çok hareketli makaralar, işte o makaraları binaları yaparken tuğlaları, kiremitleri, o harcı yükseğe çıkarmak için kullanırdık. Analiz dediğimizi de, kireçleri söndürerek öğrenirdik. Yani köy enstitülerinde kültür dersleri ile iş, iç içe girmişti, birbirlerini tamamlardı.” Bu örnekte Köy Enstitüleri’nde uygulanan eğitim anlayışı ile çoklu zekâ kuramına dayalı öğretimin örtüştüğü görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen yetiştirme modellerine ne kadar çok önem verildiğini, öğretmene verilen değeri bir anı ile sonlandırmak istiyorum. Yüce önder Atatürk’ün öğretmene verdiği değeri de yaşanmış bir anı ile anlatmak istiyorum. Eğitim ve öğretim Atatürk için çok önemliydi ve her gittiği yerde okullara uğradı. Yurt gezilerinden birinde yolu yine bir köy okuluna düşmüştü. Tek sınıflı okulda genç bir öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince öğretmen ayağa kalktı ve yerini vermek istedi. Atatürk : “Hayır.” dedi “Yerinize oturunuz ve dersinize devam ediniz. Eğer izin verirseniz biz de sizden yararlanmak isteriz. Unutmayın ki sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.” 1944 yılında açılan Ortaklar Köy Enstitüsü şimdiki adıyla Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi ne yazık ki bu seneden itibaren öğrenci almayacak. Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi de  bu zamana kadar sayısız başarılara imza atmıştır. Çok kaliteli öğretmenler yetiştirmiştir. Emeği geçen tüm yönetici ve öğretmenlere teşekkür etmemiz gerekir.
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2015 - Pazar

Köy Enstitüleri ve Çoklu Zekâ Kuramı

Anadolu Öğretmen Liselerinin tarihe karıştığı bu günlerde geriye dönük olarak bir döneme imzasını koyan mükemmele yakın bir profilde öğretmen yetiştiren köy enstitülerinden bahsetmek istiyorum.

1940’lı yıllarda köye öğretmen yetiştirmek amacı ile açılan Köy Enstitüleri ülkenin o günlerdeki ihtiyaçlarına göre, öğretmen yetiştirmiştir. Köy Enstitülerindeki öğrenciler; kendilerinde var olan yetenekleri, becerileri ve ilgi alanları doğrultusunda öğrenim görmüşlerdir. Benliklerindeki zekâ alanlarını gün yüzüne çıkarmak ve geliştirme fırsatlarını yakalamışlardır.

Harward Üniversitesi öğretim üyesi Howard Gardner, 1983 yılında zekâ ile ilgili ortaya attığı düşünceleriyle, o güne kadar ileri sürülen zekâ anlayışlarını geride bırakmıştır. Bu düşüncelerini Çoklu Zekâ Kuramı adı altında toplamıştır.

Köy enstitülerinin vizyonun ne kadar geniş olduğu dönemimizin eğitim modellerinden “çoklu zekâ modeli”ni yıllar öncesinden uygulamaya koymasından anlayabiliriz.

Sistem çok yönlülük ilkesine dayanır. Eğitim, bir bireyi tüm yönleriyle geliştiren düzenli bir sistemdir. Her insanın kendine özgü yetenekleri ve gereksinimleri vardır. Her insan müzik, resim, spor, tiyatro, edebiyat ve doğa gibi alanlarda yeteneklere sahip olarak doğar ve aldığı eğitimle bu yeteneklerini geliştirir. Köy Enstitüleri de çok yönlülük ilkesiyle, öğrencilerini sadece öğretmen olarak değil, kendini gerçekleştirebilen eğitimciler olarak mezun olmuşlardır.

Köy Enstitüleri sisteminde öğrenciler özyönetim ve özgüven ilkesine göre yetişir. Eğitim öğrencilerin kendine güven duygusunu geliştirmek için düzenlenmiştir. Derslerde öğrencilerin aktif katılımı sağlanarak, günümüzde hedeflenen sınıf ortamı oluşturulabilmiştir ve çoklu zekâ kuramındaki birçok zekâ alanı bu ilkeyle uygulanabilmiştir. Edebiyat derslerinde öğrenciler en ünlü şair ve yazarları eleştirebilmektedirler. Örneğin bir edebiyat dersinde öğrenciler, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemiler” şiirindeki hatasını bulmuşlardır. Köy Enstitüleri'nde, her cumartesi öğleden sonra, toplantılar yapılır. Okulun, çevrenin ve ülkenin sorunları tartışılır. Bu toplantıları her hafta farklı bir öğrenci yönetir. Cumartesi toplantılarında, her öğrenci kendi düşüncesini, saygı çerçevesinde serbestçe ifade ederek okul yönetimini ya da bürokratları bile eleştirebilir. Öğrenciler, topluluk karşısında bir konuyu iyi ve rahat anlatmayı, kendine güveni, kendini denetlemeyi ve yönetmeyi bu toplantılarda öğrenmişlerdir.

Çoklu zekâ kuramına bir örnekte bu okullardan mezun olan Emin Günay’ın anlattıklarında daha net ortaya çıkmaktadır.

“Demircilik derslerinde, marangozluk derslerinde, tarım derslerinde, kültür derslerinde öğrendiklerimizi uygulardık. Örneğin Pisagor davası vardır. Dik üçgen. İşte biz Pisagor’dan yararlanarak yaptığımız binaların temellerini kazardık. Onu uygulardık. Kültür derslerinde öğrendiğimiz, makaralar dediğimiz prangalar vardı, çok hareketli makaralar, işte o makaraları binaları yaparken tuğlaları, kiremitleri, o harcı yükseğe çıkarmak için kullanırdık. Analiz dediğimizi de, kireçleri söndürerek öğrenirdik. Yani köy enstitülerinde kültür dersleri ile iş, iç içe girmişti, birbirlerini tamamlardı.”

Bu örnekte Köy Enstitüleri’nde uygulanan eğitim anlayışı ile çoklu zekâ kuramına dayalı öğretimin örtüştüğü görülmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen yetiştirme modellerine ne kadar çok önem verildiğini, öğretmene verilen değeri bir anı ile sonlandırmak istiyorum.

Yüce önder Atatürk’ün öğretmene verdiği değeri de yaşanmış bir anı ile anlatmak istiyorum.

Eğitim ve öğretim Atatürk için çok önemliydi ve her gittiği yerde okullara uğradı. Yurt gezilerinden birinde yolu yine bir köy okuluna düşmüştü. Tek sınıflı okulda genç bir öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince öğretmen ayağa kalktı ve yerini vermek istedi. Atatürk : “Hayır.” dedi “Yerinize oturunuz ve dersinize devam ediniz. Eğer izin verirseniz biz de sizden yararlanmak isteriz. Unutmayın ki sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.”

1944 yılında açılan Ortaklar Köy Enstitüsü şimdiki adıyla Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi ne yazık ki bu seneden itibaren öğrenci almayacak.

Ortaklar Anadolu Öğretmen Lisesi de  bu zamana kadar sayısız başarılara imza atmıştır. Çok kaliteli öğretmenler yetiştirmiştir. Emeği geçen tüm yönetici ve öğretmenlere teşekkür etmemiz gerekir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.