avcılar escort
Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
jesder
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

BİREYSELCİLİK ve KOLLEKTİF BİLİNÇSİZLİK: DÜNYAYI BEKLEYEN KAÇINILMAZ SON

Dünya uzun zamandır bireyselciliğin büyüsüne kapılmış durumda. "Ben" kültürü, "biz" anlayışının önüne geçtiği her coğrafyada derin yaralar açıyor. Türkiye'de de Amerika Birleşik Devletleri'nde de Avrupa'nın entelektüel başkentlerinde de aynı sahne tekrar tekrar sahneleniyor: Kendi küçük mutluluğunun peşinde koşan bireyler, büyük resmi görmeyi reddettikçe, sistemik bir çöküş kaçınılmaz hale geliyor. Bireyselcilik ilk bakışta çekici: Özgürlük vaat eder, kendi kaderinin efendisi olabileceğin yanılsamasını yaratır. Ancak bu özgürlük, ekonomik sistemin temel dinamikleriyle birleştiğinde, yalnızca güçlülerin daha da güçlendiği, zayıfların ise görünmez hale geldiği bir tabloyu besler. Bugün dünyaya hükmeden sermaye gruplarının, din gibi derin duygusal alanları sömüren stratejiler geliştirmesi tesadüf değil. İnsanlar bireyselleştikçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça korunma içgüdüsüyle sahte kurtarıcılara sığınıyor. Bu kurtarıcılar, bazen bir dini liderin suretinde, bazen "özgür piyasa" sloganları atan bir CEO'nun maskesiyle karşımıza çıkıyor. Türkiye'de bu döngü çok net gözlenebiliyor. Son yıllarda bireysel başarı hikâyeleri yüceltildikçe, toplumsal adalet arayışı giderek güçsüzleşti. Kolektif dayanışma geleneksel değerlerimizin merkezindeyken, şimdi bireysel kurtuluşun kişisel bir meziyet olarak sunulmasına şahit oluyoruz. Bu kırılmanın yarattığı boşluk, çeşitli sermaye odaklarının dini duyguları kullanarak kendi çıkarlarını tahkim etmesine kapı aralıyor. İstismar edilen inançlar, toplumsal yapıyı parçalayarak insanları daha savunmasız hale getiriyor. ABD ise bu senaryonun en uç örneklerinden biri. Aşırı bireyselcilik, Amerikan Rüya’sının temel direğiydi. Ancak artık bu rüya, çoğunluk için bir kâbusa dönüşmüş durumda. Gelir eşitsizliği uçurum gibi açılırken, sistem tarafından dışlanan kitleler, köklü bir dayanışma ağı kurmak yerine, zaman zaman komplo teorilerine, fanatik lider figürlere ya da radikal dini hareketlere sarılıyor. Bu da Amerika’yı daha kutuplaşmış, daha kırılgan bir topluma dönüştürüyor. Avrupa'nın durumu ise daha sofistike ama özünde benzer. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde refahın bireysel haklara endekslenmesi, toplumun ortak çıkarlarının ikinci plana itilmesine yol açtı. Göçmen krizinden iklim krizine kadar pek çok meselede, Avrupa halklarının kolektif bir sorumluluk duygusuyla hareket etmekte zorlandığını gördük. Her birey kendi yaşam standardını koruma derdinde; ortak bir yaşam modeli oluşturmak, fedakârlık yapmak ise lüks sayılıyor. Bu da aşırı sağın, popülist hareketlerin ve dini dogmaların güç bulmasına zemin hazırlıyor. Sorunun kökeninde, aydın kitlenin dağınıklığı yatıyor. Dünya çapında eğitimli, düşünen, sorgulayan bireyler mevcut. Ancak bu bireyler bir araya gelmiyor; gelmeyi reddediyor. Kimi kendi akademik kariyerine, kimi kişisel konforuna, kimi bireysel ideallerine saplanmış durumda. Oysa kolektif bir bilinç geliştirilmeden, ortak bir yaşam modeli inşa edilmeden, dünya toplumu bu dinsel sömürü tabanlı sermaye gruplarının ağına daha da derinlemesine düşecek. Bugün belki hâlâ vaktimiz var. Ancak bu zaman penceresi kapanıyor. Eğer aydınlar bireysel başarılarını bir kenara bırakıp ortak bir dayanışma kültürü oluşturamazsa; eğer toplumlar, "ben" yerine yeniden "biz" diyemezse; dünyanın büyük bir ekolojik, ekonomik ve sosyal çöküşe sürüklenmesi yalnızca bir olasılık değil, kaçınılmaz bir kader olacak. Bireyselciliğin çekiciliğine kapılmadan, kolektif yaşamı yeniden inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde, bugünün kayıtsızlığı, yarının yıkımı olacak.
Ekleme Tarihi: 02 May 2025 - Friday

BİREYSELCİLİK ve KOLLEKTİF BİLİNÇSİZLİK: DÜNYAYI BEKLEYEN KAÇINILMAZ SON

Dünya uzun zamandır bireyselciliğin büyüsüne kapılmış durumda. "Ben" kültürü, "biz" anlayışının önüne geçtiği her coğrafyada derin yaralar açıyor. Türkiye'de de Amerika Birleşik Devletleri'nde de Avrupa'nın entelektüel başkentlerinde de aynı sahne tekrar tekrar sahneleniyor: Kendi küçük mutluluğunun peşinde koşan bireyler, büyük resmi görmeyi reddettikçe, sistemik bir çöküş kaçınılmaz hale geliyor.

Bireyselcilik ilk bakışta çekici: Özgürlük vaat eder, kendi kaderinin efendisi olabileceğin yanılsamasını yaratır. Ancak bu özgürlük, ekonomik sistemin temel dinamikleriyle birleştiğinde, yalnızca güçlülerin daha da güçlendiği, zayıfların ise görünmez hale geldiği bir tabloyu besler. Bugün dünyaya hükmeden sermaye gruplarının, din gibi derin duygusal alanları sömüren stratejiler geliştirmesi tesadüf değil. İnsanlar bireyselleştikçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça korunma içgüdüsüyle sahte kurtarıcılara sığınıyor. Bu kurtarıcılar, bazen bir dini liderin suretinde, bazen "özgür piyasa" sloganları atan bir CEO'nun maskesiyle karşımıza çıkıyor.

Türkiye'de bu döngü çok net gözlenebiliyor. Son yıllarda bireysel başarı hikâyeleri yüceltildikçe, toplumsal adalet arayışı giderek güçsüzleşti. Kolektif dayanışma geleneksel değerlerimizin merkezindeyken, şimdi bireysel kurtuluşun kişisel bir meziyet olarak sunulmasına şahit oluyoruz. Bu kırılmanın yarattığı boşluk, çeşitli sermaye odaklarının dini duyguları kullanarak kendi çıkarlarını tahkim etmesine kapı aralıyor. İstismar edilen inançlar, toplumsal yapıyı parçalayarak insanları daha savunmasız hale getiriyor.

ABD ise bu senaryonun en uç örneklerinden biri. Aşırı bireyselcilik, Amerikan Rüya’sının temel direğiydi. Ancak artık bu rüya, çoğunluk için bir kâbusa dönüşmüş durumda. Gelir eşitsizliği uçurum gibi açılırken, sistem tarafından dışlanan kitleler, köklü bir dayanışma ağı kurmak yerine, zaman zaman komplo teorilerine, fanatik lider figürlere ya da radikal dini hareketlere sarılıyor. Bu da Amerika’yı daha kutuplaşmış, daha kırılgan bir topluma dönüştürüyor.

Avrupa'nın durumu ise daha sofistike ama özünde benzer. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde refahın bireysel haklara endekslenmesi, toplumun ortak çıkarlarının ikinci plana itilmesine yol açtı. Göçmen krizinden iklim krizine kadar pek çok meselede, Avrupa halklarının kolektif bir sorumluluk duygusuyla hareket etmekte zorlandığını gördük. Her birey kendi yaşam standardını koruma derdinde; ortak bir yaşam modeli oluşturmak, fedakârlık yapmak ise lüks sayılıyor. Bu da aşırı sağın, popülist hareketlerin ve dini dogmaların güç bulmasına zemin hazırlıyor.

Sorunun kökeninde, aydın kitlenin dağınıklığı yatıyor. Dünya çapında eğitimli, düşünen, sorgulayan bireyler mevcut. Ancak bu bireyler bir araya gelmiyor; gelmeyi reddediyor. Kimi kendi akademik kariyerine, kimi kişisel konforuna, kimi bireysel ideallerine saplanmış durumda. Oysa kolektif bir bilinç geliştirilmeden, ortak bir yaşam modeli inşa edilmeden, dünya toplumu bu dinsel sömürü tabanlı sermaye gruplarının ağına daha da derinlemesine düşecek.

Bugün belki hâlâ vaktimiz var. Ancak bu zaman penceresi kapanıyor. Eğer aydınlar bireysel başarılarını bir kenara bırakıp ortak bir dayanışma kültürü oluşturamazsa; eğer toplumlar, "ben" yerine yeniden "biz" diyemezse; dünyanın büyük bir ekolojik, ekonomik ve sosyal çöküşe sürüklenmesi yalnızca bir olasılık değil, kaçınılmaz bir kader olacak.

Bireyselciliğin çekiciliğine kapılmadan, kolektif yaşamı yeniden inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde, bugünün kayıtsızlığı, yarının yıkımı olacak.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
avcılar escort