Rıdvan Eşin
Ünüllar Hidrolik
Fibar
Hasan Öğdüm
Köşe Yazarı
Hasan Öğdüm
 

ÜÇLEME

1. YORGUNLUK Bazen düşünüyorum: İnsanın küçük çıkarları onu nasıl da sessizce zincire vuruyor. Kimse zorlamıyor bizi. Kendi ellerimizle örüyoruz o zinciri - rahatlığın, güvenin, tanıdıklığın halkalarından. Ve bir sabah uyanıyoruz; ömrün çoktan geçip gittiğini fark etmeden. Sabah kahvesi, iş telaşı, akşam yorgunluğu… Her şey yerli yerinde, hiçbir şey sarsılmıyor. Ama içimde bir ses hep fısıldıyor: “Bu kadar mı?” Cevap yok. Küçük çıkarlar, düşüncenin yankılanacağı yeri dolduruyor. O sessizlik, huzurdan çok bir uyuşukluk gibi. Bazen bir dostun yüzünde görüyorum o donukluğu. Sanki içinden bir şey geçip gitmiş, geriye sadece düzen kalmış. Korkuyorum o hâlden — küçük bir rahatlığın bedelinin büyük bir körlük olmasından. Ve belki en kötüsü, bu körlüğün farkında bile olmamak. Ben de aynı döngünün içindeyim. Bazen yazarken bile hissediyorum o ağırlığı; satırların arasına sinmiş o “aman boş ver” duygusunu. Düşünmek bir bedel istiyor; konfor her zaman daha ucuz. Ama bazen bir şey oluyor - bir sessizlik anı, bir yüz, bir kelime, bir yabancılık. Bir anda o küçük çıkarlar anlamını yitiriyor. Dünya çıplaklaşıyor; ben de öyle. Korkutucu ama gerçek. Ve o an, yaşadığımı hissediyorum. 2. SUSKUNLUK Bir sabah, pencereye vuran ışık biraz farklı geldi. Belki aynı ışıktı, ama ben değişmiştim. Uzun zaman sonra ilk kez hiçbir şey düşünmeden değil, her şeyi hissederek baktım. O an anladım - yaşam, anlamını bulmaktan çok, anlamsızlığa katlanabilme cesaretinde saklıydı. Küçük çıkarlarımın beni nasıl da kısıtladığını fark ettim. Rahatlık sandığım şey, dar bir çembermiş. Bir kahve, bir masa, birkaç düzenli gün… Hepsi beni dünyadan koruyor, ama dünyayı da benden koruyordu. Belki de o yüzden hiçbir şeye gerçekten dokunamıyordum. Sorgulamak yalnızlaştırıyor, evet. Ama düşünmemek, insanı kendinden bile koparıyor. Bir noktada yalnızlık bile bir tür özgürlük gibi geliyor. Çünkü orada, rollerin, çıkarların, aldatıcı huzurların ötesinde kendinle baş başasın. Ve o çıplaklıkta tuhaf bir sıcaklık var korkunun yanına oturmuş bir dinginlik gibi. Artık her sabah aynı kahveyi içerken ona eskisi kadar güvenmiyorum. Her yudumda, “bugün neyi sorgulamaktan kaçacağım?” diye soruyorum kendime. Çünkü biliyorum, insanın düşmanı dışarıda değil. O, kendi konforunun içinde saklanıyor; kendi sessizliğinde, kendi küçük sevinçlerinde. Ve belki de kurtuluş, hiçbir şeyi kaybetmeden bir şey kazanmak değil. Tam tersine: küçük çıkarlarını kaybedip kendine yeniden dokunabilmek. 3. ÖZGÜRLÜK Artık sadece kendimi değil, herkesi görüyorum. Sokakta yürüyenleri, otobüste camdan dışarı bakanları, telefonlarına gömülmüş yüzleri… Hepsinde aynı sessizlik var. Kimse bağırmıyor, kimse isyan etmiyor, ama herkesin içinde bir şey çoktan susmuş gibi. Belki biz, büyük bir gürültünün içinde en derin sessizliği yaşıyoruz. Bir zamanlar ben de o sessizliğin parçasıydım. Küçük sevinçlerin ardına saklanıyordum; “iyi geçinmek”, “fazla kurcalamamak”, “işini bilmek” gibi sözlerle kendimi avutuyordum. Ama şimdi anlıyorum — bunların hepsi yaşamın üzerini örten ince bir örtüymüş. Güzel, düzgün, tertemiz… ama altı bomboş. O yüzden yazıyorum. Kendime değil sadece, sana da. Çünkü biliyorum: sen de zaman zaman aynı sıkışmayı hissediyorsun. Gözlerinin önünde bir perde, kalbinde bir ağırlık, dilinin ucunda bir “neden”. Söyleyemiyorsun, çünkü kimse duymak istemiyor. Ama ben duyuyorum. Çünkü o sessizliği ben de yaşadım. Belki çıkış, büyük bir devrimde değil; belki sadece bir an durmakta, bir soruyu sormakta gizlidir: “Ben gerçekten ne istiyorum?” O soru, zincirleri gevşetiyor. Çünkü insan, kendine sorduğu her dürüst soruyla bir parça özgürleşiyor. Biliyorum, kolay değil. Küçük çıkarlar tatlı, sessizlik güvenli. Ama içimizde bir şey hâlâ kıpırdıyor. Bir çocuğun merakı gibi, bir rüyanın sonundaki uyanıklık gibi. Belki oradan başlayabiliriz birbirimize uyanmaktan.
Ekleme Tarihi: 16 Ekim 2025 -Perşembe

ÜÇLEME

1. YORGUNLUK

Bazen düşünüyorum:

İnsanın küçük çıkarları onu nasıl da sessizce zincire vuruyor.

Kimse zorlamıyor bizi.

Kendi ellerimizle örüyoruz o zinciri - rahatlığın, güvenin, tanıdıklığın halkalarından.

Ve bir sabah uyanıyoruz; ömrün çoktan geçip gittiğini fark etmeden.

Sabah kahvesi, iş telaşı, akşam yorgunluğu…

Her şey yerli yerinde, hiçbir şey sarsılmıyor.

Ama içimde bir ses hep fısıldıyor:

“Bu kadar mı?”

Cevap yok.

Küçük çıkarlar, düşüncenin yankılanacağı yeri dolduruyor.

O sessizlik, huzurdan çok bir uyuşukluk gibi.

Bazen bir dostun yüzünde görüyorum o donukluğu.

Sanki içinden bir şey geçip gitmiş, geriye sadece düzen kalmış.

Korkuyorum o hâlden — küçük bir rahatlığın bedelinin büyük bir körlük olmasından.

Ve belki en kötüsü, bu körlüğün farkında bile olmamak.

Ben de aynı döngünün içindeyim.

Bazen yazarken bile hissediyorum o ağırlığı; satırların arasına sinmiş o “aman boş ver” duygusunu.

Düşünmek bir bedel istiyor; konfor her zaman daha ucuz.

Ama bazen bir şey oluyor - bir sessizlik anı, bir yüz, bir kelime, bir yabancılık.

Bir anda o küçük çıkarlar anlamını yitiriyor.

Dünya çıplaklaşıyor; ben de öyle.

Korkutucu ama gerçek.

Ve o an, yaşadığımı hissediyorum.

2. SUSKUNLUK

Bir sabah, pencereye vuran ışık biraz farklı geldi.

Belki aynı ışıktı, ama ben değişmiştim.

Uzun zaman sonra ilk kez hiçbir şey düşünmeden değil, her şeyi hissederek baktım.

O an anladım - yaşam, anlamını bulmaktan çok, anlamsızlığa katlanabilme cesaretinde saklıydı.

Küçük çıkarlarımın beni nasıl da kısıtladığını fark ettim.

Rahatlık sandığım şey, dar bir çembermiş.

Bir kahve, bir masa, birkaç düzenli gün…

Hepsi beni dünyadan koruyor, ama dünyayı da benden koruyordu.

Belki de o yüzden hiçbir şeye gerçekten dokunamıyordum.

Sorgulamak yalnızlaştırıyor, evet.

Ama düşünmemek, insanı kendinden bile koparıyor.

Bir noktada yalnızlık bile bir tür özgürlük gibi geliyor.

Çünkü orada, rollerin, çıkarların, aldatıcı huzurların ötesinde kendinle baş başasın.

Ve o çıplaklıkta tuhaf bir sıcaklık var korkunun yanına oturmuş bir dinginlik gibi.

Artık her sabah aynı kahveyi içerken ona eskisi kadar güvenmiyorum.

Her yudumda, “bugün neyi sorgulamaktan kaçacağım?” diye soruyorum kendime.

Çünkü biliyorum, insanın düşmanı dışarıda değil.

O, kendi konforunun içinde saklanıyor; kendi sessizliğinde, kendi küçük sevinçlerinde.

Ve belki de kurtuluş, hiçbir şeyi kaybetmeden bir şey kazanmak değil.

Tam tersine: küçük çıkarlarını kaybedip kendine yeniden dokunabilmek.

3. ÖZGÜRLÜK

Artık sadece kendimi değil, herkesi görüyorum.

Sokakta yürüyenleri, otobüste camdan dışarı bakanları, telefonlarına gömülmüş yüzleri…

Hepsinde aynı sessizlik var.

Kimse bağırmıyor, kimse isyan etmiyor, ama herkesin içinde bir şey çoktan susmuş gibi.

Belki biz, büyük bir gürültünün içinde en derin sessizliği yaşıyoruz.

Bir zamanlar ben de o sessizliğin parçasıydım.

Küçük sevinçlerin ardına saklanıyordum; “iyi geçinmek”, “fazla kurcalamamak”, “işini bilmek” gibi sözlerle kendimi avutuyordum.

Ama şimdi anlıyorum — bunların hepsi yaşamın üzerini örten ince bir örtüymüş.

Güzel, düzgün, tertemiz… ama altı bomboş.

O yüzden yazıyorum.

Kendime değil sadece, sana da.

Çünkü biliyorum: sen de zaman zaman aynı sıkışmayı hissediyorsun.

Gözlerinin önünde bir perde, kalbinde bir ağırlık, dilinin ucunda bir “neden”.

Söyleyemiyorsun, çünkü kimse duymak istemiyor.

Ama ben duyuyorum.

Çünkü o sessizliği ben de yaşadım.

Belki çıkış, büyük bir devrimde değil; belki sadece bir an durmakta, bir soruyu sormakta gizlidir:

“Ben gerçekten ne istiyorum?”

O soru, zincirleri gevşetiyor.

Çünkü insan, kendine sorduğu her dürüst soruyla bir parça özgürleşiyor.

Biliyorum, kolay değil.

Küçük çıkarlar tatlı, sessizlik güvenli.

Ama içimizde bir şey hâlâ kıpırdıyor.

Bir çocuğun merakı gibi, bir rüyanın sonundaki uyanıklık gibi.

Belki oradan başlayabiliriz birbirimize uyanmaktan.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.