Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin
Şükrü Çekinmez
Köşe Yazarı
Şükrü Çekinmez
 

Sigara ile 43 yıllık yolculuğum

             Sigara ile 43 yıllık yolculuğumu ve nasıl bıraktığımı anlatacağım. Sigara içenler mutlaka okuyun derim. Sigara içen yakınlarınıza okutturun... SİGARA İLE 43 YIL Öğretmen okulu ikinci sınıftaydım. Bazı arkadaşlarım sigara içiyorlardı. Öğretmenlerimizden bazıları sigara içenleri izliyor, onları yakalamak ve disipline vermek için uğraşıp duruyorlardı. Hele bir bayan öğretmen vardı. Her ders arasında erkekler tuvaletindeydi. Hüseyin adında bir öğrenciyi yakalamış bir gün. Koluna yapışmış “Hadi idareye!” diye sürüklemeye başlamış. Hüseyin de ittirmiş onu. Bu yüzden 15 gün okuldan uzaklaştırılmıştı. Yemeklerden sonra tuvaletlere giriyor, öksüre öksüre sigara içmeye çalışıyordum. Zorla sigara içmeye çalışan arkadaşlar az değildi. İlk zamanlar otlakçılık yapıyor, paket alanlardan otluyordum. Sigara içmekten hoşlanmıyordum aslında. Yasakçı öğretmenlere karşı gelmek, yasakları delmek için yapıyordum bunu. Bir çok arkadaşım da ondan içiyordu. “Süt kuzusu!” ,“Ağzı süt kokuyor” demesinler diye içiyorduk bir de. Düşünüyorum da öğrencilere” Bak ! Oğlum! Sen bilirsin ama içmesen iyi olur” deselerdi o öğretmenler, daha az içen olurdu bu zıkkımı. Her zaman otlakçılık yapılmazdı. Paket almaya başladım sonunda. İlk paketi aldığımda 1968 Nisan ayı ortalarıydı. Bu kez de otlakçılar benim paketime dadanmışlardı. “ Hele bir sigara ver de tüttürelim!” “ Ver de tellendireyim.” diyerek sigara paketime yeni ortaklar ediniyordum her gün.Bunlardan kurtulmanın yolu yoktu. Bunlar için ortasına barut doldurulmuş sigaralar hazırladım sonunda. Sigara isteyen otlakçılara onlardan veriyordum. Sonunda “ Onun sigaraları patlıyor.” diye benden uzak durmaya başlamışlardı. Yaz tatillerinde bütün köy çocukları gibi tarlada çalışıyordum . Büyüklerimden saklasam da onlar sigara içtiğimi biliyorlardı. Bir keresinde tarla suluyordum, iki gün boyunca çıkamamıştım. Babam sigara almış, bana göndermişti. Kendisi de tiryakiydi. Tiryakinin halinden anlıyordu. Yasaklara karşı gelmek için başladığım sigaranın esiri olduğumu çok geç anlamıştım. Bırakmak istiyordum, bırakamıyordum. Kapalı ve açık alanlarda, otobüste, dolmuşta sigara içe içe içe yıllar geçiyordu. 1978 de Ecevit Hükümeti döneminde sigara bulunmaz olmuştu. İzmir’den 1 kg jelatinli Bafra sigarası bulmuştum . Kendim içecektim. “ Hoca’da sigara var.” diye duymuşlar. Kapıya gelen gelene. “ Yok” desem de bir paket sigara almadan ayrılmıyorlardı. Köyün berberi Yakup bir gün cebinde bir paket sigara ile ovaya inmiş. Sigarasızlıktan gözü dönmüş iki tiryaki bunu görmüşler. İkişer tek sigara istemişler. O da vermemiş. Zorla yere yatırmışlar Yakup’u. Cebindeki paketi almışlar be bölüşmüşler. Gazeteler sigara yüzünden yaralama ve cinayet haberlerini yazıyordu. Sigaranın nasıl bir belâ olduğunu anlamanız için bunları anlatıyorum. Öyle bir belâya saplanmıştım ki... Zararını bile bile yıllarca içmek en acı tarafı. 1982 yılında kendi evim için inşaata başladım. Borç dert bitmiyor. Aldığımız para yetmiyor. Ucuz diye birinci sigarası içmeye başlamıştım. Okulumuza yeni atanan bir arkadaş vardı İbrahim. Tam o günlerde gelmiş olmalı. İbrahim anlatıyor daha sonra. “Ben seni çok severim bilir misin?” diyor anlatmayı sürdürüyor. “Teneffüste öğretmenler odasındayız. İlk göreve başladığım gün. Cebimde birinci sigarası.. Yakmak istiyorum, bir türlü çıkarıp yakamıyorum. Herkes filtreli içiyor. Utanıyorum. Sonra sen geldin. Cebinden birinci paketi çıkardın ve yaktın.. Sonra cebimdeki paketi çıkardım ben de yaktım... O zamandan beri seni çok severim ben..” İbrahim tek maaşlıydı. Kira da veriyordu. O nedenle Karacasu’daki köyüne geri dönmüştü. Aslan Hoca vardı bir de. Hem sigara içiyor, hem akşamları rakı, şarap ... Ne bulursa.. Beş çocuğu evde aş bekliyor. Ağrı’dan bir aşiret çocuğu. Babasının beş bin koyunu varmış. “Ağrı’da parasız kalınca tutup iki koyun satıyordum. İçki ve sigara parası boldu. Geldik Aydın’a kaldık bir tek kuru maaşın eline. Yedi kişi nasıl geçinir? Üstelik ev de kira.. Memlekette para vermediğim her şeyi para ile alıyorum. “ diye anlatır, anlatır sigarayı tüttürürdü. Hem de iyi sigara içerdi. İçki sigara, stres, olumsuz yaşam koşulları... Kırk yaşlarında böbrek yetmezliğinden aramızdan ayrıldı Aslan Bey.. Sigaradan kurtulmak istiyordum. Ama nasıl? Bir gün aklıma kendime göre iyi bir fikir geldi. Öğretmenler odasına girdim. “ Arkadaşlar! Bakın ne diyeceğim? Bu günden sonra yemin olsun, bu okulda sigara içmeyeceğim. Eğer burada sigara içerken gören olursa yüzüme tükürsün.” O günden sonra sigara içmiyordum. Üç ay içmedim. O yaz Aydın’da başka bir okula atandım. Canım çok sigara istiyordu. İçimdeki ses şöyle diyordu: Yemini bu okul için etmedin ki... Burada yüzüne tüküren olmaz... İç hadi.. Hadi yak.” Karşıda büfe var. Gittim, bir paket aldım, yaktım. “Sigaranın tadı aynen duruyordu. Meğer içmemek için direniyormuşum ben... Daha çok içmeye başlamıştım. Sık sık bırakma kararı alıyor, kimi zaman üç saat, beş saat, kimi zaman bir gün direniyor, yeniden içiyordum. Çevremde bir çok insan kanser, KOAH, astım gibi hastalıklara yakalanıyor, ölüyor, ölüyordu insanlar.. Kimi gırtlak kanserine yakalanıyor, ses telleri alınıyor, kısık sesle konuşuyor. Hali vakti yerinde olanlar cihazla konuşuyorlardı. Bir çok kişi “ Atın ölümü arpadan olsun.” diyor, sigaradan kurtulamıyorlardı. Bunları görüyordum. Sigaranın kötü olduğunu bile bile içmeyi sürdürüyordum. Sonunda eşimde dumana ve toza karşı alerji başladı. Artık balkonda, dışarıda içiyordum sigarayı. Ama yararı yoktu. Üstüme sinen o sigara kokusu yok mu? Askıdaki günlük giysilerin kokusu ona yetiyordu. Burnundan ve gözlerinden musluktan boşalır gibi sıvı akıyor, mendil ve peçete dayanmıyordu. Tedavi için doktora gidiyordu. Ama boşuna.. Bu arada çocuklarım büyüyordu,onlara sigara içerek kötü örnek olmayı sürdürüyordum. Sonunda onlarda sigara içmeye başlamışlardı bile. Hasan Abi’ye bakıyor, ben az içiyorum , diyordum. O eşimin abisiydi. Günde bir yetmişlik rakı bitirirdi. Ayrıca günlük iki paket de sigara içerdi. İçki ve sigara nedeniyle ailesinden kalan her şeyi satıp savmış, banka faizlerine vermişti. “Abi! Bu kadar içmesen şu rakıyı? Üstelik iki paket sigara içiyorsun” dediğimde. “Ben alkol bağımlısı değilim, istersem içmeyebilirim” der. Ardından eklerdi. “Rakıyı da sigarayı da çok seviyorum be birader” derdi. Sonunda önce siroz, sonra karaciğer kanseri... erken yaşta ölüm. Yıllar geçtikçe sigarayı daha çok içmeye başlamıştım. Sağlık açısından bilinen bir sıkıntım yoktu. Paramı yiyip bitiriyordu. Sigaradan kurtulmak istiyordum, bir sağlık sorunu çıkmadan kurtulmalıydım da. Ama nasıl? Bir ara kendi kendime “Köylerden kentlerden, marketlerden uzak bir yerlere gitmeliyim yanıma sigara almadan” diye düşündüm. Oltalarımı aldım, Çine yolunda bir baraj var, balık tutmaya gidecektim. Sigara almadım yanıma. Baraj gölünün en sapa bir yerine gittim. Oltaları attım. Bir zaman öyle bekledim. Sigara içmek isteyince bir kaç yudum su içiyordum. Burnuma bir sigara kokusu geliyor bir yerlerden. Biraz ilerde iki kişi avlanıyor biri sigara yakmıştı. Dayanılmaz bir sigara içme isteği duyuyordum. “ Sigara istesem mi ?” diye düşündüm. Sonra “ Tanımadığım insandan sigara istenmez ki!” diye vazgeçtim. Oltaları topladım. Aracıma atladım. En yakın köy bakkalına gittim, bir paket sigara aldım. Gene başarısız olmuştum, çok çabuk pes etmiştim. Yine olmamıştı. Babam ömür boyu sigara içmişti. Akciğer yetmezliği ve ritim bozukluğu tanısı koymuştu Doktoru. Sigarayı yasaklamıştı. İçip içmediğini denetlemek için bir gün ona dedim ki: Paket taşımıyor, ama uzatılan sigarayı alıyor, dediler senin için" demiştim. “Gerçekten bıraktım” demişti. 2008 Kasım ayında kanser olduğu nu öğrendik babamın. Bütün iç organlarını sarmış hastalık. Sözün bittiği yere gelmiştik babam için. Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’ne yatırdık onu. “Biyopsi yapmak istiyoruz” deyince doktoruna sordum. “Ne kadar umut veriyorsunuz bize? Yüzde 20, yüzde on, yüzde 1?" “Allahtan umut kesilmez” dedi doktor. Bunun anlamı “Umut yok!” demekti. Kardeşlerimi aradım, durumu anlattım. Onlar da benim gibi düşünüyorlardı. Canını acıtmanın gereği yoktu. Eve geldiğimizde kanser akciğerleri sarmıştı. Eve çıkardık babamı. 40- 45 gün yattı evde. Uzun süre tahlil sonucu gelecek, diye avuttuk babamı. Sonunda sır tutmasını bilmeyen amcam her şeyi açıklayınca iyileşme umudunu da yitirdi. Sık sık köye gidip geliyordum. Bir gün “Durumu iyi değil.Başında bulun” diye çağırdılar. Çok acı çekiyordu. Ur akciğerleri tamamen sarınca boğularak ölüyormuş hastalar. Karpuzlu’dan doktor çağırdık yatsı vakti. Güçlü ve yüksek dozda ağrı kesici yaptı doktor. Gece yarısından sonra soluğu kesilir gibi, görünmez bir el boğazını sıkıyormuş gibi hırıltılar çıkarıyor, durmadan kıvranıyor, kıvranıyordu. Bu durum hemen hemen üç dört saat kadar sürdü. Kardeşlerim ve akrabalarımız başında öylece can vermesini bekliyorduk. Kendi kendime “ Ne zor bir ölüm. Sigarayı bırakmam gerek, bırakmalıyım” diyordum. Babam 29 Ocak 04.30 da can verdi. Günlerdir çektiği acılar bitmişti. Sigarayı bırakmayı kafaya koymuştum, ama bırakmamıştım daha. Günde iki buçuk - üç paket sigara içer olmuştum. Tütüncülerden tütün alıyor, boş filtreli kağıtlara kendim dolduruyordum artık. Böyle daha ucuza geliyordu. Daha az para veriyordum. Gece uykum kaçıyor, kalkıyor, iki üç sigara içmeden uykum gelmiyordu. Sabah uyanır uyanmaz bir kaç sigara içiyordum aç karnına. Eşimin alerjisi sürüyor, ona da çektiriyordum. Babamın ölümünden sonra iki yıl daha geçti, sigara içmeyi sürdürdüm. Yan komşum hastalandı, makineye bağlı yaşıyordu, üstelik böbrekleri de iflas etmişti. O da uzun yıllar hem sigara hem rakı içmişti. Sonuç ortadaydı. Eve girer çıkarken komşumun çektiği acıyı duyuyor, iniltileri ve çığlıkları sokaktan duyuluyordu. Günlerce komşumun çektiklerine tanık oldum. Artık kafaya koymuştum, sigarayı kesinlikle bırakacaktım. Hastanelerde sigara bırakma poliklinikleri vardı. Bir Pazar günü eve girerken komşunun inlemelerini duydum yine. Eşime dedim ki: Yarın hastaneye gideceğim sigara bırakmak için. Sabah erkenden uyandım. Doğru hastaneye gittim, sigara bırakma polikliniğine. Başvurumu yaptım. Cuma günü eğitim çalışmasına çağırdılar. Orada sigara bırakma ile ilgili çeşitli bilgiler verdiler, slaytlar ve filmler izlettiler. Sigarayı azaltma yolları hakkında bilgiler verdiler. Doktor “ Sigara paketini posta kutusunda ya da aracınızın torpido gözünde bırakın, aşağı inmek gerektiği için üşenir, sigara içmekten vazgeçersiniz” “ Canınız sigara mı istedi? Durun hemen yakmayın. 150 m. yürüyün sonra yakın, belki vazgeçeceksiniz.”” Yanınızda su gezdirin, canınız sigara isteyince bir kaç yudum su için”, “Sigara içme isteği duyunca bir nane şekeri atın ağzınıza ya da dişlerinizi fırçalayın” “Farkında olmadan sigara yaktığınız durumlar vardır. Bu durumları belirleyin, o an sigara yakmayı erteleyin”, “Yanınızda kibrit ve çakmak bulundurmayın. Ateş isteyemezsiniz,bulamazsınız ya da geç bulursunuz. Daha az içersiniz”, “Her uzatılan sigarayı alıp yakmayın, geri çevirmeyi öğrenin.” “Sigara içenlerden, içilen ortamlardan uzak durun.” “Sigaranız bittiğinde hemen ilk önünüze gelen marketten almayın, ilerdeki marketlerden almayı deneyin” dedi. Uygulama sonucu tiryakilikten kurtulacaktım. “ Beyinde bir merkez var, haz aldığımız durumlarda döpomin salgısı verir kana. Sigaradan haz aldığımız zaman da döpomin salgılar bu merkez. Sigara içme isteği duydukça haz merkezini yanıltacak başka uyarıcılar verilecek. Her defasında döpomin salgılanacak. Böylece tiryakilik gidecek. Pazartesi görüşmeye çağırdılar. Bir anket formu verdiler elime. Oradaki soruları yanıtladım. Bu sorulara verdiğimiz yanıtlara göre tiryakilik derecemiz saptanacaktı. Hap ataması yapılacaktı.( O vakitler Sağlık Bakanlığı hapları ücretsiz veriyordu.) Üç gün sonra tekrar polikliniğe gittim. Hap gelmişti. Üç ay bu hapı kullanacaktım. On dört gün hem hap kullanacak hem sigara içecektim. Bu süre içinde sigarayı azaltacaktım. On dört günün sonunda sigarayı tamamen kesecektim. Hap kullandığım süre içinde alkol kullanmamalıymışım. Eğer alkol alırsam sigarayı bırakamazmışım. Bazı kişilerde yanlış bir algı var. Hapı içince sigaradan kurtulurum, diye düşünüyorlar. Haplar stres önleyici... Sigarasızlığın verdiği stresi azaltıyor. Bu hapların yan etkilerinden biri, çok ilginç. Hapı kullanırken her gece rüya görüyorsunuz. Korkulu rüya değil. Üç ay boyunca geçmişte ölen büyüklerimden birini gördüm her gün. Sigara içerek geçecek 14 günün sonunda günde dört sigaraya kadar inmiştim. Tamamen sigarayı kestiğimde zor günler başlamıştı. Temmuz ortalarıydı, oldukça sıcaktı havalar. Yanıma bol su alıyor, balık avlamaya gidiyordum, oldukça fazla terliyordum. Terlemek sigara bırakmada çok yararlıydı. Günlerce böyle sürdü bu. Kafaya koymuştum . Bu kez sigaradan kurtulacaktım. Üç ayın sonunda sigaradan tam anlamıyla kurtulmuştum. En çok eşim sevinmişti. Alerjiden kurtulmuştu. Meğer tek nedeni sigaraymış alerjisinin. Ben bırakınca çocuklarım da bıraktılar sigarayı. Bir keresinde oturdum, bir hesap yaptım. 43 yıl bir daire parasını havalara savurmuşum. Geçenlerde bir çocukluk arkadaşımla karşılaştım mitingde . Sesi kısılmıştı, büyük bir olasılıkla gırtlak kanseriydi. Bıyıkları, parmakları sapsarıydı. Ağızlık gibi, kül tablası gibi kokuyordu. Üzüldüm. Bir şey soramadım. Sigara içmeyi sürdürseydim, ben de mi öyle olacaktım? Diye düşünmekten kendimi alamadım.
Ekleme Tarihi: 20 Temmuz 2020 - Pazartesi

Sigara ile 43 yıllık yolculuğum

            

Sigara ile 43 yıllık yolculuğumu ve nasıl bıraktığımı anlatacağım.

Sigara içenler mutlaka okuyun derim. Sigara içen yakınlarınıza okutturun...

SİGARA İLE 43 YIL

Öğretmen okulu ikinci sınıftaydım. Bazı arkadaşlarım sigara içiyorlardı. Öğretmenlerimizden bazıları sigara içenleri izliyor, onları yakalamak ve disipline vermek için uğraşıp duruyorlardı. Hele bir bayan öğretmen vardı. Her ders arasında erkekler tuvaletindeydi. Hüseyin adında bir öğrenciyi yakalamış bir gün. Koluna yapışmış “Hadi idareye!” diye sürüklemeye başlamış. Hüseyin de ittirmiş onu. Bu yüzden 15 gün okuldan uzaklaştırılmıştı.

Yemeklerden sonra tuvaletlere giriyor, öksüre öksüre sigara içmeye çalışıyordum. Zorla sigara içmeye çalışan arkadaşlar az değildi.

İlk zamanlar otlakçılık yapıyor, paket alanlardan otluyordum. Sigara içmekten hoşlanmıyordum aslında. Yasakçı öğretmenlere karşı gelmek, yasakları delmek için yapıyordum bunu. Bir çok arkadaşım da ondan içiyordu. “Süt kuzusu!” ,“Ağzı süt kokuyor” demesinler diye içiyorduk bir de. Düşünüyorum da öğrencilere” Bak ! Oğlum! Sen bilirsin ama içmesen iyi olur” deselerdi o öğretmenler, daha az içen olurdu bu zıkkımı.

Her zaman otlakçılık yapılmazdı. Paket almaya başladım sonunda. İlk paketi aldığımda 1968 Nisan ayı ortalarıydı. Bu kez de otlakçılar benim paketime dadanmışlardı.

“ Hele bir sigara ver de tüttürelim!” “ Ver de tellendireyim.” diyerek sigara paketime yeni ortaklar ediniyordum her gün.Bunlardan kurtulmanın yolu yoktu. Bunlar için ortasına barut doldurulmuş sigaralar hazırladım sonunda. Sigara isteyen otlakçılara onlardan veriyordum. Sonunda

“ Onun sigaraları patlıyor.” diye benden uzak durmaya başlamışlardı. Yaz tatillerinde bütün köy çocukları gibi tarlada çalışıyordum . Büyüklerimden saklasam da onlar sigara içtiğimi biliyorlardı. Bir keresinde tarla suluyordum, iki gün boyunca çıkamamıştım. Babam sigara almış, bana göndermişti. Kendisi de tiryakiydi. Tiryakinin halinden anlıyordu.

Yasaklara karşı gelmek için başladığım sigaranın esiri olduğumu çok geç anlamıştım. Bırakmak istiyordum, bırakamıyordum. Kapalı ve açık alanlarda, otobüste, dolmuşta sigara içe içe içe yıllar geçiyordu.

1978 de Ecevit Hükümeti döneminde sigara bulunmaz olmuştu. İzmir’den 1 kg jelatinli Bafra sigarası bulmuştum . Kendim içecektim. “ Hoca’da sigara var.” diye duymuşlar. Kapıya gelen gelene. “ Yok” desem de bir paket sigara almadan ayrılmıyorlardı. Köyün berberi Yakup bir gün cebinde bir paket sigara ile ovaya inmiş. Sigarasızlıktan gözü dönmüş iki tiryaki bunu görmüşler. İkişer tek sigara istemişler. O da vermemiş.

Zorla yere yatırmışlar Yakup’u. Cebindeki paketi almışlar be bölüşmüşler. Gazeteler sigara yüzünden yaralama ve cinayet haberlerini yazıyordu.

Sigaranın nasıl bir belâ olduğunu anlamanız için bunları anlatıyorum. Öyle bir belâya saplanmıştım ki... Zararını bile bile yıllarca içmek en acı tarafı.

1982 yılında kendi evim için inşaata başladım. Borç dert bitmiyor. Aldığımız para yetmiyor.

Ucuz diye birinci sigarası içmeye başlamıştım. Okulumuza yeni atanan bir arkadaş vardı İbrahim.

Tam o günlerde gelmiş olmalı.

İbrahim anlatıyor daha sonra.

“Ben seni çok severim bilir misin?” diyor anlatmayı sürdürüyor. “Teneffüste öğretmenler odasındayız. İlk göreve başladığım gün. Cebimde birinci sigarası.. Yakmak istiyorum, bir türlü çıkarıp yakamıyorum. Herkes filtreli içiyor. Utanıyorum. Sonra sen geldin. Cebinden birinci paketi çıkardın ve yaktın.. Sonra cebimdeki paketi çıkardım ben de yaktım... O zamandan beri seni çok severim ben..” İbrahim tek maaşlıydı. Kira da veriyordu. O nedenle Karacasu’daki köyüne geri dönmüştü.

Aslan Hoca vardı bir de. Hem sigara içiyor, hem akşamları rakı, şarap ... Ne bulursa.. Beş çocuğu evde aş bekliyor. Ağrı’dan bir aşiret çocuğu. Babasının beş bin koyunu varmış. “Ağrı’da parasız kalınca tutup iki koyun satıyordum. İçki ve sigara parası boldu. Geldik Aydın’a kaldık bir tek kuru maaşın eline. Yedi kişi nasıl geçinir? Üstelik ev de kira..

Memlekette para vermediğim her şeyi para ile alıyorum. “ diye anlatır, anlatır sigarayı tüttürürdü. Hem de iyi sigara içerdi. İçki sigara, stres, olumsuz yaşam koşulları... Kırk yaşlarında böbrek yetmezliğinden aramızdan ayrıldı

Aslan Bey..

Sigaradan kurtulmak istiyordum. Ama nasıl? Bir gün aklıma kendime göre iyi bir fikir geldi. Öğretmenler odasına girdim. “ Arkadaşlar! Bakın ne diyeceğim? Bu günden sonra yemin olsun, bu okulda sigara içmeyeceğim. Eğer burada sigara içerken gören olursa yüzüme tükürsün.” O günden sonra sigara içmiyordum.

Üç ay içmedim. O yaz Aydın’da başka bir okula atandım. Canım çok sigara istiyordu. İçimdeki ses

şöyle diyordu: Yemini bu okul için etmedin ki... Burada yüzüne tüküren olmaz... İç hadi.. Hadi yak.” Karşıda büfe var. Gittim, bir paket aldım, yaktım. “Sigaranın tadı aynen duruyordu. Meğer içmemek için direniyormuşum ben... Daha çok içmeye başlamıştım. Sık sık bırakma kararı alıyor, kimi zaman üç saat, beş saat, kimi zaman bir gün direniyor, yeniden içiyordum. Çevremde bir çok insan kanser, KOAH, astım gibi hastalıklara yakalanıyor, ölüyor, ölüyordu insanlar.. Kimi gırtlak kanserine yakalanıyor, ses telleri alınıyor, kısık sesle konuşuyor. Hali vakti yerinde olanlar cihazla konuşuyorlardı. Bir çok kişi “ Atın ölümü arpadan olsun.” diyor, sigaradan kurtulamıyorlardı. Bunları görüyordum. Sigaranın kötü olduğunu bile bile içmeyi sürdürüyordum.

Sonunda eşimde dumana ve toza karşı alerji başladı. Artık balkonda, dışarıda içiyordum sigarayı. Ama yararı yoktu. Üstüme sinen o sigara kokusu yok mu? Askıdaki günlük giysilerin kokusu ona yetiyordu. Burnundan ve gözlerinden musluktan boşalır gibi sıvı akıyor, mendil ve peçete dayanmıyordu. Tedavi için doktora gidiyordu. Ama boşuna..

Bu arada çocuklarım büyüyordu,onlara sigara içerek kötü örnek olmayı sürdürüyordum. Sonunda onlarda sigara içmeye başlamışlardı bile.

Hasan Abi’ye bakıyor, ben az içiyorum , diyordum. O eşimin abisiydi. Günde bir yetmişlik rakı bitirirdi. Ayrıca günlük iki paket de sigara içerdi. İçki ve sigara nedeniyle ailesinden kalan her şeyi satıp savmış, banka faizlerine vermişti. “Abi! Bu kadar içmesen şu rakıyı? Üstelik iki paket sigara içiyorsun” dediğimde. “Ben alkol bağımlısı değilim, istersem içmeyebilirim” der. Ardından eklerdi. “Rakıyı da sigarayı da çok seviyorum be birader” derdi.

Sonunda önce siroz, sonra karaciğer kanseri... erken yaşta ölüm.

Yıllar geçtikçe sigarayı daha çok içmeye başlamıştım. Sağlık açısından bilinen bir sıkıntım yoktu. Paramı yiyip bitiriyordu. Sigaradan kurtulmak istiyordum, bir sağlık sorunu çıkmadan kurtulmalıydım da. Ama nasıl?

Bir ara kendi kendime “Köylerden kentlerden, marketlerden uzak bir yerlere gitmeliyim yanıma sigara almadan” diye düşündüm. Oltalarımı aldım, Çine yolunda bir baraj var, balık tutmaya gidecektim. Sigara almadım yanıma. Baraj gölünün en sapa bir yerine gittim. Oltaları attım. Bir zaman öyle bekledim. Sigara içmek isteyince bir kaç yudum su içiyordum. Burnuma bir sigara kokusu geliyor bir yerlerden. Biraz ilerde iki kişi avlanıyor biri sigara yakmıştı. Dayanılmaz bir sigara içme isteği duyuyordum. “ Sigara istesem mi ?” diye düşündüm. Sonra “ Tanımadığım insandan sigara istenmez ki!” diye vazgeçtim. Oltaları topladım. Aracıma atladım. En yakın köy bakkalına gittim, bir paket sigara aldım. Gene başarısız olmuştum, çok çabuk pes etmiştim. Yine olmamıştı.

Babam ömür boyu sigara içmişti. Akciğer yetmezliği ve ritim bozukluğu tanısı koymuştu Doktoru. Sigarayı yasaklamıştı. İçip içmediğini denetlemek için bir gün ona dedim ki: Paket taşımıyor, ama uzatılan sigarayı alıyor, dediler senin için" demiştim.

“Gerçekten bıraktım” demişti.

2008 Kasım ayında kanser olduğu nu öğrendik babamın. Bütün iç organlarını sarmış hastalık. Sözün bittiği yere gelmiştik babam için.

Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi’ne yatırdık onu.

“Biyopsi yapmak istiyoruz” deyince doktoruna sordum.

“Ne kadar umut veriyorsunuz bize? Yüzde 20, yüzde on, yüzde 1?"

“Allahtan umut kesilmez” dedi doktor. Bunun anlamı “Umut yok!” demekti. Kardeşlerimi aradım, durumu anlattım. Onlar da benim gibi düşünüyorlardı. Canını acıtmanın gereği yoktu. Eve geldiğimizde kanser akciğerleri sarmıştı.

Eve çıkardık babamı. 40- 45 gün yattı evde. Uzun süre tahlil sonucu gelecek, diye avuttuk babamı. Sonunda sır tutmasını bilmeyen amcam her şeyi açıklayınca iyileşme umudunu da yitirdi.

Sık sık köye gidip geliyordum. Bir gün “Durumu iyi değil.Başında bulun” diye çağırdılar. Çok acı çekiyordu. Ur akciğerleri tamamen sarınca boğularak ölüyormuş hastalar. Karpuzlu’dan doktor çağırdık yatsı vakti. Güçlü ve yüksek dozda ağrı kesici yaptı doktor. Gece yarısından sonra soluğu kesilir gibi, görünmez bir el boğazını sıkıyormuş gibi hırıltılar çıkarıyor, durmadan kıvranıyor, kıvranıyordu. Bu durum hemen hemen üç dört saat kadar sürdü.

Kardeşlerim ve akrabalarımız başında öylece can vermesini bekliyorduk. Kendi kendime “ Ne zor bir ölüm. Sigarayı bırakmam gerek, bırakmalıyım” diyordum.

Babam 29 Ocak 04.30 da can verdi. Günlerdir çektiği acılar bitmişti.

Sigarayı bırakmayı kafaya koymuştum, ama bırakmamıştım daha. Günde iki buçuk - üç paket sigara içer olmuştum. Tütüncülerden tütün alıyor, boş filtreli kağıtlara kendim dolduruyordum artık. Böyle daha ucuza geliyordu. Daha az para veriyordum. Gece uykum kaçıyor, kalkıyor, iki üç sigara içmeden uykum gelmiyordu. Sabah uyanır uyanmaz bir kaç sigara içiyordum aç karnına. Eşimin alerjisi sürüyor, ona da çektiriyordum. Babamın ölümünden sonra iki yıl daha geçti, sigara içmeyi sürdürdüm.

Yan komşum hastalandı, makineye bağlı yaşıyordu, üstelik böbrekleri de iflas etmişti. O da uzun yıllar hem sigara hem rakı içmişti. Sonuç ortadaydı. Eve girer çıkarken komşumun çektiği acıyı duyuyor, iniltileri ve çığlıkları sokaktan duyuluyordu. Günlerce komşumun çektiklerine tanık oldum. Artık kafaya koymuştum, sigarayı kesinlikle bırakacaktım. Hastanelerde sigara bırakma poliklinikleri vardı. Bir Pazar günü eve girerken komşunun inlemelerini duydum yine. Eşime dedim ki: Yarın hastaneye gideceğim sigara bırakmak için.

Sabah erkenden uyandım. Doğru hastaneye gittim, sigara bırakma polikliniğine. Başvurumu yaptım. Cuma günü eğitim çalışmasına çağırdılar. Orada sigara bırakma ile ilgili çeşitli bilgiler verdiler, slaytlar ve filmler izlettiler. Sigarayı azaltma yolları hakkında bilgiler verdiler. Doktor

“ Sigara paketini posta kutusunda ya da aracınızın torpido gözünde bırakın, aşağı inmek gerektiği için üşenir, sigara içmekten vazgeçersiniz” “ Canınız sigara mı istedi? Durun hemen yakmayın. 150 m. yürüyün sonra yakın, belki vazgeçeceksiniz.”” Yanınızda su gezdirin, canınız sigara isteyince bir kaç yudum su için”, “Sigara içme isteği duyunca bir nane şekeri atın ağzınıza ya da dişlerinizi fırçalayın” “Farkında olmadan sigara yaktığınız durumlar vardır. Bu durumları belirleyin, o an sigara yakmayı erteleyin”, “Yanınızda kibrit ve çakmak bulundurmayın. Ateş isteyemezsiniz,bulamazsınız ya da geç bulursunuz. Daha az içersiniz”, “Her uzatılan sigarayı alıp yakmayın, geri çevirmeyi öğrenin.” “Sigara içenlerden, içilen ortamlardan uzak durun.”

“Sigaranız bittiğinde hemen ilk önünüze gelen marketten almayın, ilerdeki marketlerden almayı deneyin” dedi.

Uygulama sonucu tiryakilikten kurtulacaktım. “ Beyinde bir merkez var, haz aldığımız durumlarda döpomin salgısı verir kana. Sigaradan haz aldığımız zaman da döpomin salgılar bu merkez. Sigara içme isteği duydukça haz merkezini yanıltacak başka uyarıcılar verilecek. Her defasında döpomin salgılanacak. Böylece tiryakilik gidecek.

Pazartesi görüşmeye çağırdılar.

Bir anket formu verdiler elime. Oradaki soruları yanıtladım. Bu sorulara verdiğimiz yanıtlara göre tiryakilik derecemiz saptanacaktı.

Hap ataması yapılacaktı.( O vakitler Sağlık Bakanlığı hapları ücretsiz veriyordu.)

Üç gün sonra tekrar polikliniğe gittim. Hap gelmişti. Üç ay bu hapı kullanacaktım. On dört gün hem hap kullanacak hem sigara içecektim. Bu süre içinde sigarayı azaltacaktım. On dört günün sonunda sigarayı tamamen kesecektim. Hap kullandığım süre içinde alkol kullanmamalıymışım.

Eğer alkol alırsam sigarayı bırakamazmışım.

Bazı kişilerde yanlış bir algı var. Hapı içince sigaradan kurtulurum, diye düşünüyorlar. Haplar stres önleyici... Sigarasızlığın verdiği stresi azaltıyor. Bu hapların yan etkilerinden biri, çok ilginç. Hapı kullanırken her gece rüya görüyorsunuz. Korkulu rüya değil.

Üç ay boyunca geçmişte ölen büyüklerimden birini gördüm her gün.

Sigara içerek geçecek 14 günün

sonunda günde dört sigaraya kadar inmiştim. Tamamen sigarayı kestiğimde zor günler başlamıştı.

Temmuz ortalarıydı, oldukça sıcaktı havalar. Yanıma bol su alıyor, balık avlamaya gidiyordum,

oldukça fazla terliyordum. Terlemek sigara bırakmada çok yararlıydı. Günlerce böyle sürdü bu. Kafaya koymuştum . Bu kez sigaradan kurtulacaktım.

Üç ayın sonunda sigaradan tam anlamıyla kurtulmuştum. En çok eşim sevinmişti. Alerjiden kurtulmuştu. Meğer tek nedeni sigaraymış alerjisinin.

Ben bırakınca çocuklarım da bıraktılar sigarayı.

Bir keresinde oturdum, bir hesap yaptım. 43 yıl bir daire parasını havalara savurmuşum.

Geçenlerde bir çocukluk arkadaşımla karşılaştım mitingde .

Sesi kısılmıştı, büyük bir olasılıkla gırtlak kanseriydi. Bıyıkları, parmakları sapsarıydı. Ağızlık gibi, kül tablası gibi kokuyordu.

Üzüldüm. Bir şey soramadım.

Sigara içmeyi sürdürseydim, ben de mi öyle olacaktım? Diye düşünmekten kendimi alamadım.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.