Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Mustafa Savaş
Rıdvan Eşin
Muratcan Işıldak
Köşe Yazarı
Muratcan Işıldak
 

Bir Türkiye hayalimiz!

Bir grubun, diğerlerine üstünlüğü iddiasına eşlik eden iki temel ideoloji vardır: Dinsel ayırımcılık ve ırksal nefret. Oysa kimsenin dini ve ırkı diğerinden üstün değildir. Bu, var olduğuna inanılan ilahi ahenge aykırıdır. Kâğıt üzerinde yazılmış haklara bakıldığı ya da hak, hukuk ve özgürlük idealleri ciddiye alındığında insanlık biraz yol kat etmiş demek de mümkün. Kural koyup koruyamayanlar, YASAK koyar -Kendi koyduğu yasağa uymayanların hiç inandırıcılıkları yoktur. Aydınını susturan bir toplumun sesi kısılır. Aydınını kaçıran bir ülkenin ışığı kararır. Bu tüm ülkelerde ve tüm zamanlarda denenmiş ama ders alınmamış bir olgudur. Yitirdikleri ahlaki otoritenin yerini zora başvurarak doldurmaya çalışırlar. Gücün vicdanı yoktur. Bu nedenle hukuka ihtiyaç vardır. Hukuk da güç tarafından rehin alınırsa, onu durduracak hiçbir sınır yoktur. Kendini yok edene kadar durmaz. Nefret söylemi, saflaştırma ve düşmanlaştırma, saldırganlığın besinidir. Saldırganlık, insanın en ilkel kendini/amacını gerçekleştirme dürtüsüdür. Buna izin verenler bilmelidir ki besledikleri canavarın sahibi yoktur. Sonunda, ondan yararlanmak isteyenleri de yer! Vatandaşın “kararlara katılması” diye bir kavram vardı. Uzun süredir duyulmuyor. İşte önemli bir fırsat... Kullanmayanın şikâyet etmeye hakkı yok. Hani adam sürekli yakarırmış; “Allah’ım, biletime büyük ikramiye çıksın” diye. Sonunda gökten ses gelmiş: “Bre ahmak git bilet al!” İşte Denge ve Denetlemenin önemini biz konuşurken, bugünleri anlatıyorduk… Denge ve Denetleme Ağı’na selam olsun! Fetih, Hilafet ve Osmanlı’yı canlandırmak, ruh çağırmaya benzer.  İyi bir boş zaman geçirme faaliyeti olduğu kadar günün çözülmeyen sorunlarından bizi uzaklaştırdığı için rahatlatıcıdır. Ama uzun sürerse 19 ve 20.yüzyıllar gibi 21.yüzyılı da “es” geçeriz. ÖSYM Sınav Sonuçlarında “Sıfır çekmek”, onca yıl, emek ve masraftan sonra, sosyal bir varlık olmanın asgari şartlarını öğretememişiz demektir. Bu gençlerin cemaat, tarikat ve ideolojik gruplarda sığınak ve gelecek aramasının suçu onların değildir. Ama bu insan malzemesinin geleceği yoktur. Ne çok üniversite açmış olmanın, ne çok üniversite mezunu yetiştirmiş olmanın anlamı yoktur! En iyisini yetiştiremiyorsan, üstelik en iyilerini Amerika ya Avrupa ya kaptırıyorsan, yaptığın hamallıktan başka bir şey değildir! Ortadoğu’ya bakıyorum: Sahadaki müttefiklerimizi süzüyorum; girerken ilan ettiğimiz hedefleri düşünüyorum; ne elde ettiğimizi ve maliyetini hesaplıyorum. Sonra, ne işimiz var hala orada diye soruyorum. Tabii kendime, çünkü sorunun muhatabı yok! Stratejik bir şey vardı, neydi o? “Stratejik derinlik”, neredeyse mistik bir kavram olarak karşılandı ve önemsendi. Sonunda güney hududumuzdan komşu ülkelere kaç km. girdik sorusuna indirgendi ve büyüsü bozuldu. Sahi, dış politikamızın temellerinden biri olarak sunulan “stratejik derinliğe” ne oldu? Gerçekle ilintisini yitirmiş her söylem safsatadır. Coşkuyla söylenmesi, kutsallarla ilintilendirilmesi onu daha etkili yapar ama doğru yapmaz. İşin içinde ben veya benim gibi düşünenler yoksa o iş siyaseten tutmaz diyenler, siyaset bilmeyenlerdir. Siyasette "hedef kitleye görelik" ilkesi esastır. Mevcut rejimin çözülmesi için hedef kitle Ak Parti seçmenidir. Orada pekiştirilmiş olan oylar hâlâ en belirleyici etkendir. İyi bir lideri veya partiyi iktidara getirip ülkeyi ilerletmeyi düşünmek anlamlı değildir. Doğru bir sistemle her iktidarın ülkeyi ileri götürmesidir anlamlı olan… SORUN, yanlış kurulmuş, o yüzden işlemeyen bir aygıt gibidir. Sökülüp doğru kurulduğunda işler. FAKAT önce doğru iletişimi ve yönetişimi anlamak lazım… Bilmeyenler de sorunun parçasıdır. Siyasete de teknoloji gibi bakmalı. Her beş senede bir eskiyor. İki dönem sonra siyasetçi başka bir çağın gerçekliğinden hareketle bağlam dışı şeyler söylüyor ve yapıyor. Bunların güncel karşılıkları çok az. O nedenle sorunlar ne anlaşılıyor, ne de çözülüyor. Birikerek çoğalıyor. Yunan liderliği ülke borç batağı ve ekonomik krizle boğuşurken ne yapmadı? 1- Toplumda gerilim yaratmadı. 2- Hukukla kavga etmedi. 3- Anti-emperyalizm söylemiyle borç veren kurumlarla çekişmedi, anlaştı. 4- İsrafı, gösterişi önledi. 5- komşu Makedonya ile anlaşmazlığı bitirdi. Yanılmaktan vazgeçmediğimiz gerçekler: Aşkın devam edeceği; hiç katkımız olmasa da kusursuz bir ülkeye sahip olduğumuz; bu dünyada tesis edemediğimiz adaleti öteki dünyada bulacağımız; seçilenlerin iyi oldukları ve iyi şeyler yapacakları. Unutmamak lazım, Öyle insanlar vardır, makamları yüceltir. Öyle makamlar vardır, insanlarla küçülür. Mesele insandadır. Son dönemde ecdatla kurduğumuz manevi bağ kadar gelecek kuşaklarla (gençlerimizle) bağ kurabilseydik, güvenilir bir geleceğimiz olurdu. Sosyal psikoloji, siyaseti “biz-onlar” ayırımı, gerilim ve düşmanlık üzerinden yapan tarafların, travmatik bir kurban ve hoş görülme deneyimi yaşadıklarını söylüyor. Bu tarz-ı siyaset, güç gösterisi ve intikam duygularıyla kirlendiği için sonunda hiç kimsenin yararına olmuyor ve geleceğimiz olan gençlerimizin birlik yerine ayrıştırmaya sürükleyen bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde.  Dört tür servet vardır: 1- Finansal (para); 2- Sosyal (statü); 3- Zaman (özgürlük); 4- Fiziksel (sağlık). James Clear İnsanların çoğu ilk ikisinin cazibesine kapılır. Yaşlanınca son ikisinin değerini anlar. Tanıl Bora, “Mücahitlikten, müteahhitliğe giden yol” diye bir deyiş kullanır. Mehter eşliğinde gidilen bu yola çok kişi soyunmuş, sonunda yüzme bilmeyenler yat sahibi olmuştur. Maazallah boğuluruz korkusuyla güvertesinde güneşlenirler. Bazen yaşadığınız hayatın sizinle ne ilgisi var diye düşündüğünüz oluyor mu?
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2020 - Salı

Bir Türkiye hayalimiz!

Bir grubun, diğerlerine üstünlüğü iddiasına eşlik eden iki temel ideoloji vardır: Dinsel ayırımcılık ve ırksal nefret. Oysa kimsenin dini ve ırkı diğerinden üstün değildir. Bu, var olduğuna inanılan ilahi ahenge aykırıdır. Kâğıt üzerinde yazılmış haklara bakıldığı ya da hak, hukuk ve özgürlük idealleri ciddiye alındığında insanlık biraz yol kat etmiş demek de mümkün.

Kural koyup koruyamayanlar, YASAK koyar

-Kendi koyduğu yasağa uymayanların hiç inandırıcılıkları yoktur. Aydınını susturan bir toplumun sesi kısılır. Aydınını kaçıran bir ülkenin ışığı kararır. Bu tüm ülkelerde ve tüm zamanlarda denenmiş ama ders alınmamış bir olgudur. Yitirdikleri ahlaki otoritenin yerini zora başvurarak doldurmaya çalışırlar. Gücün vicdanı yoktur. Bu nedenle hukuka ihtiyaç vardır. Hukuk da güç tarafından rehin alınırsa, onu durduracak hiçbir sınır yoktur. Kendini yok edene kadar durmaz. Nefret söylemi, saflaştırma ve düşmanlaştırma, saldırganlığın besinidir. Saldırganlık, insanın en ilkel kendini/amacını gerçekleştirme dürtüsüdür. Buna izin verenler bilmelidir ki besledikleri canavarın sahibi yoktur. Sonunda, ondan yararlanmak isteyenleri de yer!

Vatandaşın “kararlara katılması” diye bir kavram vardı. Uzun süredir duyulmuyor. İşte önemli bir fırsat... Kullanmayanın şikâyet etmeye hakkı yok. Hani adam sürekli yakarırmış; “Allah’ım, biletime büyük ikramiye çıksın” diye. Sonunda gökten ses gelmiş: “Bre ahmak git bilet al!” İşte Denge ve Denetlemenin önemini biz konuşurken, bugünleri anlatıyorduk… Denge ve Denetleme Ağı’na selam olsun!

Fetih, Hilafet ve Osmanlı’yı canlandırmak, ruh çağırmaya benzer.  İyi bir boş zaman geçirme faaliyeti olduğu kadar günün çözülmeyen sorunlarından bizi uzaklaştırdığı için rahatlatıcıdır. Ama uzun sürerse 19 ve 20.yüzyıllar gibi 21.yüzyılı da “es” geçeriz. ÖSYM Sınav Sonuçlarında “Sıfır çekmek”, onca yıl, emek ve masraftan sonra, sosyal bir varlık olmanın asgari şartlarını öğretememişiz demektir. Bu gençlerin cemaat, tarikat ve ideolojik gruplarda sığınak ve gelecek aramasının suçu onların değildir. Ama bu insan malzemesinin geleceği yoktur. Ne çok üniversite açmış olmanın, ne çok üniversite mezunu yetiştirmiş olmanın anlamı yoktur! En iyisini yetiştiremiyorsan, üstelik en iyilerini Amerika ya Avrupa ya kaptırıyorsan, yaptığın hamallıktan başka bir şey değildir!

Ortadoğu’ya bakıyorum: Sahadaki müttefiklerimizi süzüyorum; girerken ilan ettiğimiz hedefleri düşünüyorum; ne elde ettiğimizi ve maliyetini hesaplıyorum. Sonra, ne işimiz var hala orada diye soruyorum. Tabii kendime, çünkü sorunun muhatabı yok! Stratejik bir şey vardı, neydi o? “Stratejik derinlik”, neredeyse mistik bir kavram olarak karşılandı ve önemsendi. Sonunda güney hududumuzdan komşu ülkelere kaç km. girdik sorusuna indirgendi ve büyüsü bozuldu. Sahi, dış politikamızın temellerinden biri olarak sunulan “stratejik derinliğe” ne oldu? Gerçekle ilintisini yitirmiş her söylem safsatadır. Coşkuyla söylenmesi, kutsallarla ilintilendirilmesi onu daha etkili yapar ama doğru yapmaz. İşin içinde ben veya benim gibi düşünenler yoksa o iş siyaseten tutmaz diyenler, siyaset bilmeyenlerdir. Siyasette "hedef kitleye görelik" ilkesi esastır. Mevcut rejimin çözülmesi için hedef kitle Ak Parti seçmenidir. Orada pekiştirilmiş olan oylar hâlâ en belirleyici etkendir.

İyi bir lideri veya partiyi iktidara getirip ülkeyi ilerletmeyi düşünmek anlamlı değildir. Doğru bir sistemle her iktidarın ülkeyi ileri götürmesidir anlamlı olan… SORUN, yanlış kurulmuş, o yüzden işlemeyen bir aygıt gibidir. Sökülüp doğru kurulduğunda işler. FAKAT önce doğru iletişimi ve yönetişimi anlamak lazım… Bilmeyenler de sorunun parçasıdır.

Siyasete de teknoloji gibi bakmalı. Her beş senede bir eskiyor. İki dönem sonra siyasetçi başka bir çağın gerçekliğinden hareketle bağlam dışı şeyler söylüyor ve yapıyor. Bunların güncel karşılıkları çok az. O nedenle sorunlar ne anlaşılıyor, ne de çözülüyor. Birikerek çoğalıyor. Yunan liderliği ülke borç batağı ve ekonomik krizle boğuşurken ne yapmadı? 1- Toplumda gerilim yaratmadı. 2- Hukukla kavga etmedi. 3- Anti-emperyalizm söylemiyle borç veren kurumlarla çekişmedi, anlaştı. 4- İsrafı, gösterişi önledi. 5- komşu Makedonya ile anlaşmazlığı bitirdi.

Yanılmaktan vazgeçmediğimiz gerçekler: Aşkın devam edeceği; hiç katkımız olmasa da kusursuz bir ülkeye sahip olduğumuz; bu dünyada tesis edemediğimiz adaleti öteki dünyada bulacağımız; seçilenlerin iyi oldukları ve iyi şeyler yapacakları. Unutmamak lazım, Öyle insanlar vardır, makamları yüceltir. Öyle makamlar vardır, insanlarla küçülür. Mesele insandadır.

Son dönemde ecdatla kurduğumuz manevi bağ kadar gelecek kuşaklarla (gençlerimizle) bağ kurabilseydik, güvenilir bir geleceğimiz olurdu. Sosyal psikoloji, siyaseti “biz-onlar” ayırımı, gerilim ve düşmanlık üzerinden yapan tarafların, travmatik bir kurban ve hoş görülme deneyimi yaşadıklarını söylüyor. Bu tarz-ı siyaset, güç gösterisi ve intikam duygularıyla kirlendiği için sonunda hiç kimsenin yararına olmuyor ve geleceğimiz olan gençlerimizin birlik yerine ayrıştırmaya sürükleyen bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde. 

Dört tür servet vardır: 1- Finansal (para); 2- Sosyal (statü); 3- Zaman (özgürlük); 4- Fiziksel (sağlık). James Clear İnsanların çoğu ilk ikisinin cazibesine kapılır. Yaşlanınca son ikisinin değerini anlar.

Tanıl Bora, “Mücahitlikten, müteahhitliğe giden yol” diye bir deyiş kullanır. Mehter eşliğinde gidilen bu yola çok kişi soyunmuş, sonunda yüzme bilmeyenler yat sahibi olmuştur. Maazallah boğuluruz korkusuyla güvertesinde güneşlenirler.

Bazen yaşadığınız hayatın sizinle ne ilgisi var diye düşündüğünüz oluyor mu?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.