Bizim çocukluğumuzda bize öğretilen bir şey vardı;
“Dünya üzerinde gıda üretimi konusunda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden birisiyiz.”
Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Nereden nereye. Artık marketlere gittiğimizde dünyanın her ülkesinden ithal edilen gıda maddelerini görebiliyoruz.
Örneğin, mercimeği bizden öğrenen Kanada’dan mercimek ithal ediyoruz. Aklınıza gelmeyecek, yerini bilmediğiniz ülkelerden daha neler neler ithal ediyoruz.
Dünya nüfusu sekiz milyar iki yüz milyon. Hem yazması hem de söylemesi oldukça zor bir sayı. Bu nüfusu beslemek giderek zorlaşıyor. Bu kadar insana gıda temini için her yolu deniyorlar. Yapay etler, yapay gıdalar, böcek proteini gibi çözümler giderek artıyor. Yakında çekirge proteini ile yapılmış et ürünlerini sofralarımızda görebiliriz.
Ayrıca dünya üzerinde gördüğümüz gelir dağılımı dengesizliği giderek daha da derinleşiyor. Sağlıklı gıdaya ve suya erişemeyen insan sayısı giderek artarken, üst gelir grubundaki insanlar akıl almaz boyutta zenginleşiyor. Milyonlarca insan açlık çekiyor, her gün çok sayıda çocuk yetersiz beslenmeden dolayı ölüyor.
Global ekonomideki hızlı değişim gıda ürünlerinin fiyatları üzerinde etkili oluyor. Artık tüm dünyada enflasyon muhasebesinin yanında gıda enflasyonu hesapları yapılıyor. Çok sayıdaki ülkede gıda enflasyonu toplam enflasyonun altında gerçekleşirken bizim ülkemizde tam tersi bir durum ortaya çıkıyor. Bu durumda ülke yönetimlerin gıda üretimine desteği öne çıkıyor. Gelişmiş ülkeler gıda üretimini desteklerken, az gelişmiş ülkelerde bu destek yeterli düzeyde olmuyor.
Türkiye'de gıda maliyeti konusunda yönetimin istikrarsız politikası gıda enflasyonu üzerinde baskı oluşturuyor. Burada gıda üretimine yönelik sübvansiyon ve desteklemelerin yetersiz kalması, kararlı bir tarım politikasının olmayışı olumsuz etki yaratıyor.
Ülkemizde 2024 yılında en düşük aylık gıda enflasyonu %0.48 ile Eylül ayında gerçekleşti. En yüksek artış ise %7.02 ile Şubat ayında gerçekleşti. Bu oran tüm Avrupa ülkelerinin 2024 yılındaki yıllık gıda enflasyonu rakamının üzerinde gerçekleşti.
Gıda enflasyonu özellikle dar gelirli ve dezavantajlı nüfus dediğimiz insan gruplarını etkilemektedir. Özellikle 2008 yılında Sosyal Güvenlik Kanununda yapılan değişiklik sonrasında emekli nüfusun maaşlarının göreceli olarak azalması, asgari ücretin olması gereken düzeyinin çok altında olması, düşük gelir grubundaki insan sayısının artmasına ve buna bağlı olarak gıda enflasyonunun etkinliğinin artmasına neden oldu.
Bu nüfusun artışına yüksek ve önlenemeyen gıda enflasyonu eklenince insanlar yetersiz beslenmeden ölmeye başladı. Bu da bize gıda enflasyonunun teröre dönüştüğünü gösteriyor. Terör her zaman karşımıza silahla çıkmaz, bazen karşımıza gıda enflasyonu ile çıkar. Üstelik bu terör çok sinsi ve bir o kadar da etkilidir.
Gıda enflasyonu terörünün çaresi gayet basit, sosyal devlet anlayışına uygun bir yönetim. Bizim dinimize göre komşumuz aç yatarken bizim uykumuzun kaçması gerekiyor ama gerçekte kimse umursamıyor. Acil önlem alınması gerekiyor, yoksa önümüzdeki süreçte daha çok insanımız etkilenecek, bereketli topraklara sahip ülkemizde açlık ile ölümler daha fazla görülmeye başlayacaktır.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” (Hz. Ali)