Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi
YAŞAM
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
06.06.2025 - 10:34, Güncelleme:
06.06.2025 - 09:27 648 kez okundu.
Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi
Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi
Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin (EKODOSD) Çarşamba Söyleşileri’nde bu hafta Kuşadası ilçesinde bulunan Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi.Aydın’da tarihin ve ekosistemin korunması adına önemli çalışmalar yürüten Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), ‘Çarşamba Söyleşileri’ne aralıksız devam ediyor. Bu çerçevede düzenlenen söyleşinin bu haftaki konusu "Kuşadası Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki Yeri ve Önemi" oldu. Söyleşilerin bu haftaki konuğu ise Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aydın Erön oldu. Erön, Yılancı Burnu Höyüğü’nün önemine dikkat çekerek "Kuşadası’nın önemli arkeolojik alanlarından bir tanesi olan arazide kurtarma kazılarını saymazsak sistemli bir kazı çalışması yapılmamıştır" dedi.Höyüğün, ilçe merkezine yakın bir noktada yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Erön; "Güvercinada Kalesi’nin güneybatısında yer alan yerleşimin lokalizasyonu henüz kesin değildir. Strabon, Geographika adlı eserinde Panionion Kutsal Alanı’na değindikten sonra muhtemelen Kuşadası Körfezi içerisinde yer alan Neapolis ve Marathesion yerleşimlerinden bahseder. Yüzey araştırması çalışmalarının ana hedeflerinden bir tanesi lokalizasyon sorununu çözmektir. Yerleşimin bir yarımada görünümünde olan ve denize doğru uzanan bölümünde yapılan araştırmalarda özellikle doğu etekte ve zirvede yapı kalıntıları ile karşılaşılmıştır. Söz konusu yapı kalıntılarının işçiliği Arkaik Dönem’de inşa edildiklerini düşündürmektedir. Zirvede tespit edilen duvarlar sonra ki bir dönemde harçla sıvanarak tekrar kullanılmışlardır. Arazide yapılan incelemeler sırasında Geç Kalkolitik Çağ, Son Tunç Çağı, MÖ 7.-4. Yüzyıl ve Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca aynı alanda Arkaik ve Bizans Dönem’lerine tarihleyebileceğimiz çatı kiremiti parçaları da saptanmıştır. Yarımada görünümündeki alanda bulunan seramiklerden Geç Kalkolitik Çağ’a tarihlendirilen parçalar, yerleşimdeki iskanın bilinenden çok daha öncesine gittiğini kanıtlaması açısından oldukça önemlidir. Bölgede yüzey araştırma çalışmamıza kadar bulunan en erken seramik Geç Tunç Çağı’na tarihlendirilmiştir. J. Mellaart arazide Myken seramiği gördüğünü ifade etmiştir. Yılancı Burnu mevkiindeki yerleşim yarımadasının doğusuna doğru uzanmaktadır. Günümüzde plaj olarak kullanılan bölümde yapılan incelemeler sırasında sahil kenarına yakın toprak kesitlerinde çok sayıda seramik parçası tespit edilmiştir. Seramik parçalarının önemli bir bölümü Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. Söz konusu toprak kesitlerinde az sayıda MÖ 6.-4. Yüzyıl arasına tarihlendirebileceğimiz seramik parçaları da bulunmaktadır. Yine yarımadanın güneybatısında yapılan incelemeler sırasında çok sayıda seramik parçasıyla karşılaşılmıştır. MÖ 6.-5. Yüzyıl, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlendirilen buluntuların önemli bir bölümünü yine Roma Dönemi seramikleri oluşturmaktadır. Hellenistik Dönem’den başlayarak iskanın yarımadanın doğusuna doğru kaydığı anlaşılmaktadır. Yerleşimin doğu yönündeki sınırını tespit etmek amacıyla çalışmalar Sevda Tepesi’ne kaydırılmıştır. Söz konusu alanda az sayıda Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik, çatı kiremiti ve cam bilezik parçalarına rastlanmıştır. Yılancı Burnu mevkiinde 2021 yılında gerçekleştirilen çalışmalar ışığında alanın Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Bizans Dönemi’ne kadar iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Kuşadası Körfezi kıyısında erken dönemden itibaren iskan gören bir yerleşimin daha tespit edilmiş olması oldukça önemlidir" dediç"Denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir"Her hafta gerçekleştirilen söyleşilerin devam edeceğini ifade eden EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü de, söyleşi ile ilgili yaptığı açıklamada "Antik dönemde önemli bir yere sahip olan Yılancı Burnu mevkiinde henüz bir kazı çalışması yapılmamış olmasına rağmen, yüzey çalışmalarıyla bile birçok bulguya rastlanmıştır. Bölge aynı zamanda, nesli tehdit altındaki türlerin ve birçok deniz canlısının üreme ve beslenmelerini sağlayan Akdeniz endemiği olan Posidonia oceanica türü deniz çayırlarının en yoğun ve sağlıklı görüldüğü alanlardan biridir. Birinci Derece Arkeolojik Sit kapsamında bulunan Yılancı Burnu, denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir. Kuşadası’nın kadim tarihinde binlerce yıldır siluetinin bozulmadığı ender yerlerin başında gelen Yılancı Burnu mevkiinin doğal ve kültürel zenginliklerinin bütüncül olarak korunması gerekir" ifadelerine yer verdi.Yapılan sunumun ardından konukların sorularını da yanıtlayan Doç. Dr. Aydın Erön’e, Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Prof. Dr. Vedat Onar ve arkeolog Levent Kutbay tarafından EKODOSD’un teşekkür belgesi takdim edildi.
Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi
Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin (EKODOSD) Çarşamba Söyleşileri’nde bu hafta Kuşadası ilçesinde bulunan Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki önemine dikkat çekildi.
Aydın’da tarihin ve ekosistemin korunması adına önemli çalışmalar yürüten Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), ‘Çarşamba Söyleşileri’ne aralıksız devam ediyor. Bu çerçevede düzenlenen söyleşinin bu haftaki konusu "Kuşadası Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki Yeri ve Önemi" oldu. Söyleşilerin bu haftaki konuğu ise Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aydın Erön oldu. Erön, Yılancı Burnu Höyüğü’nün önemine dikkat çekerek "Kuşadası’nın önemli arkeolojik alanlarından bir tanesi olan arazide kurtarma kazılarını saymazsak sistemli bir kazı çalışması yapılmamıştır" dedi.
Höyüğün, ilçe merkezine yakın bir noktada yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Erön; "Güvercinada Kalesi’nin güneybatısında yer alan yerleşimin lokalizasyonu henüz kesin değildir. Strabon, Geographika adlı eserinde Panionion Kutsal Alanı’na değindikten sonra muhtemelen Kuşadası Körfezi içerisinde yer alan Neapolis ve Marathesion yerleşimlerinden bahseder. Yüzey araştırması çalışmalarının ana hedeflerinden bir tanesi lokalizasyon sorununu çözmektir. Yerleşimin bir yarımada görünümünde olan ve denize doğru uzanan bölümünde yapılan araştırmalarda özellikle doğu etekte ve zirvede yapı kalıntıları ile karşılaşılmıştır. Söz konusu yapı kalıntılarının işçiliği Arkaik Dönem’de inşa edildiklerini düşündürmektedir. Zirvede tespit edilen duvarlar sonra ki bir dönemde harçla sıvanarak tekrar kullanılmışlardır. Arazide yapılan incelemeler sırasında Geç Kalkolitik Çağ, Son Tunç Çağı, MÖ 7.-4. Yüzyıl ve Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca aynı alanda Arkaik ve Bizans Dönem’lerine tarihleyebileceğimiz çatı kiremiti parçaları da saptanmıştır. Yarımada görünümündeki alanda bulunan seramiklerden Geç Kalkolitik Çağ’a tarihlendirilen parçalar, yerleşimdeki iskanın bilinenden çok daha öncesine gittiğini kanıtlaması açısından oldukça önemlidir. Bölgede yüzey araştırma çalışmamıza kadar bulunan en erken seramik Geç Tunç Çağı’na tarihlendirilmiştir. J. Mellaart arazide Myken seramiği gördüğünü ifade etmiştir. Yılancı Burnu mevkiindeki yerleşim yarımadasının doğusuna doğru uzanmaktadır. Günümüzde plaj olarak kullanılan bölümde yapılan incelemeler sırasında sahil kenarına yakın toprak kesitlerinde çok sayıda seramik parçası tespit edilmiştir. Seramik parçalarının önemli bir bölümü Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. Söz konusu toprak kesitlerinde az sayıda MÖ 6.-4. Yüzyıl arasına tarihlendirebileceğimiz seramik parçaları da bulunmaktadır. Yine yarımadanın güneybatısında yapılan incelemeler sırasında çok sayıda seramik parçasıyla karşılaşılmıştır. MÖ 6.-5. Yüzyıl, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlendirilen buluntuların önemli bir bölümünü yine Roma Dönemi seramikleri oluşturmaktadır. Hellenistik Dönem’den başlayarak iskanın yarımadanın doğusuna doğru kaydığı anlaşılmaktadır. Yerleşimin doğu yönündeki sınırını tespit etmek amacıyla çalışmalar Sevda Tepesi’ne kaydırılmıştır. Söz konusu alanda az sayıda Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik, çatı kiremiti ve cam bilezik parçalarına rastlanmıştır. Yılancı Burnu mevkiinde 2021 yılında gerçekleştirilen çalışmalar ışığında alanın Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Bizans Dönemi’ne kadar iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Kuşadası Körfezi kıyısında erken dönemden itibaren iskan gören bir yerleşimin daha tespit edilmiş olması oldukça önemlidir" dediç
"Denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir"
Her hafta gerçekleştirilen söyleşilerin devam edeceğini ifade eden EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü de, söyleşi ile ilgili yaptığı açıklamada "Antik dönemde önemli bir yere sahip olan Yılancı Burnu mevkiinde henüz bir kazı çalışması yapılmamış olmasına rağmen, yüzey çalışmalarıyla bile birçok bulguya rastlanmıştır. Bölge aynı zamanda, nesli tehdit altındaki türlerin ve birçok deniz canlısının üreme ve beslenmelerini sağlayan Akdeniz endemiği olan Posidonia oceanica türü deniz çayırlarının en yoğun ve sağlıklı görüldüğü alanlardan biridir. Birinci Derece Arkeolojik Sit kapsamında bulunan Yılancı Burnu, denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir. Kuşadası’nın kadim tarihinde binlerce yıldır siluetinin bozulmadığı ender yerlerin başında gelen Yılancı Burnu mevkiinin doğal ve kültürel zenginliklerinin bütüncül olarak korunması gerekir" ifadelerine yer verdi.
Yapılan sunumun ardından konukların sorularını da yanıtlayan Doç. Dr. Aydın Erön’e, Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Prof. Dr. Vedat Onar ve arkeolog Levent Kutbay tarafından EKODOSD’un teşekkür belgesi takdim edildi.
Aydın’da tarihin ve ekosistemin korunması adına önemli çalışmalar yürüten Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), ‘Çarşamba Söyleşileri’ne aralıksız devam ediyor. Bu çerçevede düzenlenen söyleşinin bu haftaki konusu "Kuşadası Yılancı Burnu Höyüğü’nün Antik Dönem’deki Yeri ve Önemi" oldu. Söyleşilerin bu haftaki konuğu ise Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aydın Erön oldu. Erön, Yılancı Burnu Höyüğü’nün önemine dikkat çekerek "Kuşadası’nın önemli arkeolojik alanlarından bir tanesi olan arazide kurtarma kazılarını saymazsak sistemli bir kazı çalışması yapılmamıştır" dedi.
Höyüğün, ilçe merkezine yakın bir noktada yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Erön; "Güvercinada Kalesi’nin güneybatısında yer alan yerleşimin lokalizasyonu henüz kesin değildir. Strabon, Geographika adlı eserinde Panionion Kutsal Alanı’na değindikten sonra muhtemelen Kuşadası Körfezi içerisinde yer alan Neapolis ve Marathesion yerleşimlerinden bahseder. Yüzey araştırması çalışmalarının ana hedeflerinden bir tanesi lokalizasyon sorununu çözmektir. Yerleşimin bir yarımada görünümünde olan ve denize doğru uzanan bölümünde yapılan araştırmalarda özellikle doğu etekte ve zirvede yapı kalıntıları ile karşılaşılmıştır. Söz konusu yapı kalıntılarının işçiliği Arkaik Dönem’de inşa edildiklerini düşündürmektedir. Zirvede tespit edilen duvarlar sonra ki bir dönemde harçla sıvanarak tekrar kullanılmışlardır. Arazide yapılan incelemeler sırasında Geç Kalkolitik Çağ, Son Tunç Çağı, MÖ 7.-4. Yüzyıl ve Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıca aynı alanda Arkaik ve Bizans Dönem’lerine tarihleyebileceğimiz çatı kiremiti parçaları da saptanmıştır. Yarımada görünümündeki alanda bulunan seramiklerden Geç Kalkolitik Çağ’a tarihlendirilen parçalar, yerleşimdeki iskanın bilinenden çok daha öncesine gittiğini kanıtlaması açısından oldukça önemlidir. Bölgede yüzey araştırma çalışmamıza kadar bulunan en erken seramik Geç Tunç Çağı’na tarihlendirilmiştir. J. Mellaart arazide Myken seramiği gördüğünü ifade etmiştir. Yılancı Burnu mevkiindeki yerleşim yarımadasının doğusuna doğru uzanmaktadır. Günümüzde plaj olarak kullanılan bölümde yapılan incelemeler sırasında sahil kenarına yakın toprak kesitlerinde çok sayıda seramik parçası tespit edilmiştir. Seramik parçalarının önemli bir bölümü Roma Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. Söz konusu toprak kesitlerinde az sayıda MÖ 6.-4. Yüzyıl arasına tarihlendirebileceğimiz seramik parçaları da bulunmaktadır. Yine yarımadanın güneybatısında yapılan incelemeler sırasında çok sayıda seramik parçasıyla karşılaşılmıştır. MÖ 6.-5. Yüzyıl, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlendirilen buluntuların önemli bir bölümünü yine Roma Dönemi seramikleri oluşturmaktadır. Hellenistik Dönem’den başlayarak iskanın yarımadanın doğusuna doğru kaydığı anlaşılmaktadır. Yerleşimin doğu yönündeki sınırını tespit etmek amacıyla çalışmalar Sevda Tepesi’ne kaydırılmıştır. Söz konusu alanda az sayıda Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen seramik, çatı kiremiti ve cam bilezik parçalarına rastlanmıştır. Yılancı Burnu mevkiinde 2021 yılında gerçekleştirilen çalışmalar ışığında alanın Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Bizans Dönemi’ne kadar iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Kuşadası Körfezi kıyısında erken dönemden itibaren iskan gören bir yerleşimin daha tespit edilmiş olması oldukça önemlidir" dediç
"Denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir"
Her hafta gerçekleştirilen söyleşilerin devam edeceğini ifade eden EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü de, söyleşi ile ilgili yaptığı açıklamada "Antik dönemde önemli bir yere sahip olan Yılancı Burnu mevkiinde henüz bir kazı çalışması yapılmamış olmasına rağmen, yüzey çalışmalarıyla bile birçok bulguya rastlanmıştır. Bölge aynı zamanda, nesli tehdit altındaki türlerin ve birçok deniz canlısının üreme ve beslenmelerini sağlayan Akdeniz endemiği olan Posidonia oceanica türü deniz çayırlarının en yoğun ve sağlıklı görüldüğü alanlardan biridir. Birinci Derece Arkeolojik Sit kapsamında bulunan Yılancı Burnu, denizel biyoçeşitlilik açısından da çok zengindir. Kuşadası’nın kadim tarihinde binlerce yıldır siluetinin bozulmadığı ender yerlerin başında gelen Yılancı Burnu mevkiinin doğal ve kültürel zenginliklerinin bütüncül olarak korunması gerekir" ifadelerine yer verdi.
Yapılan sunumun ardından konukların sorularını da yanıtlayan Doç. Dr. Aydın Erön’e, Prof. Dr. Zeynep Mercangöz, Prof. Dr. Vedat Onar ve arkeolog Levent Kutbay tarafından EKODOSD’un teşekkür belgesi takdim edildi.
Aydın HABERİ
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.