Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin
Av. Arb. Cengiz Ayözen
Köşe Yazarı
Av. Arb. Cengiz Ayözen
 

Uygulanan Tıbbi Tedavi Nedeniyle Hekimlere Açılan Tazminat Davaları

Hekimlik mesleğinin kendine özgü riskler barındırması sebebiyle hekimlerin tıbbi müdahaleleri gerçekleştirirken sadece zararın tazmini anlamındaki hukuki sorumlulukları değil, ayrıca cezai, idari ve mesleki ahlak ve disiplin sorumlulukları da bulunmaktadır. Ancak tıbbi müdahale neticesinde hastanın bir zarar görmesi durumunda hekimin esas hukukî sorumluluğu, sözleşme sorumluluğuna dayanacaktır. Hekim ile hasta arasında gerçekleştirilen sözleşmenin hukuki niteliğinin vekâlet sözleşmesi olmasından dolayı, hekimin sözleşme gereği sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, öncelikle hasta ile arasında geçerli şekilde kurulmuş olan bir vekâlet sözleşmesinin bulunması gerekir. Hekimin bu sözleşmeden kaynaklanan çeşitli yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunlar; hastanın öyküsünü alma ve muayene etme yükümlülüğü, teşhis koyma ve tedavi etme yükümlülüğü, bizzat teşhis ve tedavi ile ilgilenme yükümlülüğü, hastayı uygulanacak tedavi yöntemi ve süreci hakkında aydınlatma yükümlülüğü, sır saklama yükümlülüğü ve kayıt tutma yükümlülüğüdür. Hekimin hukuki sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için hekim, bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri; Kusurlu bir davranışla ihlal etmeli, Bu sebeple hasta tarafında bir zarar meydana gelmeli, Oluşan zarar ile ihlal arasında birbirine uygun illiyet bağı bulunmalıdır. İlliyet bağı dediğimiz kavram hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağı belirten bir hukuk terimidir. Ortaya çıkan zarar ile failin davranışı (fiil) arasındaki bağlantı olarak tanımlanır. Böyle bir bağ kurulamıyorsa sorumluluk oluşmaz. Hekimin hukukî sorumluluğu, hekimin kusurundan kaynaklanan kusura dayalı bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle hekim ancak kusurlu uygulaması sebebiyle sorumlu tutulabilir. Hekimin hatası veya ihmali suretiyle meydana gelmeyen, gerekli bütün dikkat ve özenin gösterilmesi halinde de ortaya çıkabilecek bazı tıbbi riskler mevcuttur. Gerekli özen ve dikkat gösterilse bile meydana gelen olumsuz neticeler tıbbi müdahalelerin normal sapmaları, riskleri olarak değerlendirilmektedir. Her insanın farklı yapıya ve özelliklere sahip olması, aynı rahatsızlığın birçok hastalıkta görülebilir olması, her hastalığın değişik kişilerde değişik biçimlerde gelişebilmesi, tıbbi müdahalelerin karmaşık bir yapıya sahip olan insan üzerinde yapılması, cerrahi müdahalelerin hemen hepsinin bir risk barındırması gibi sebepler neticesinde tıbbi müdahalelerin olumsuz sonuçlanması hemen hekimin sorumluluğunu gerektirmeyecektir. Bu durumda tıbbi uygulamada komplikasyonun varlığından bahsedilecektir. KOMPLİKASYON KAVRAMI Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahale yapılmasına rağmen, ortaya çıkabileceği tıp çevreleri tarafından kabul edilen ve her türlü tedbir alınmasına rağmen kaçınılmaz olarak meydana gelen zararlar olarak da tanımlanmaktadır. Hekime yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı, tıbbi standarda uygun nitelikte müdahaleye rağmen zararın doğduğu hallerde, meydana gelen neticeden dolayı hekimin sorumluluğu doğmaz. Bu duruma komplikasyon denir. Yargıtay, yapılan ameliyat beklenen iyi sonucu vermemiş olsa dahi tıp ilminin kabul edilen kurallarına uygun bir müdahale yapılmış ise doktora kusur izafe edilemeyeceğinden meydana gelen sonuçtan dolayı doktorun sorumlu olmayacağı yönünde emsal teşkil edecek kararlar vermiştir.    Yine başka bir Yargıtay kararında “Hekim, tedavisini ya da ameliyatını üstlendiği hastayı yüzde yüz iyileştirme yükümlülüğü altında değildir. Bütün sorun, hekimin “tıp kural ve gereklerine” uygun davranıp davranmadığı yönünü tespit etmektir. Eğer bir hekim, tıp ilminin öngördüğü ve yapılmasını gerekli kıldığı kurallara ve tıbbi tedavi yöntemlerine uygun hareket etmiş ise artık eylem ve davranışının hukuka aykırılığı iddia edilemeyeceğinden, tedavi ve ameliyat sonucu hasta iyileşmemiş olsa dahi hekimin bundan sorumlu tutulması mümkün değildir”. Dolayısıyla hekimin sorumluluğundan bahsedebilmek için hekimin kusurlu olması, başka ifadeyle, özen yükümlülüğünü ihlal etmesi gerekmektedir. HEKİMİN SORUMLULUĞUNU GÜNDEME GETİREN HATALI TIBBİ UYGULAMA (MALPRAKTİS) KAVRAMI Malpraktis denince, tıp biliminin standartlarına ve deneyimlerine uygun gözükmeyen, bilgi ve beceri eksikliğinden kaynaklanan, yeterli tedavi özeninin bulunmadığı ve sonucunda hastanın zarar gördüğü her türlü hekim müdahalesi anlaşılır. Malpraktis, Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları md. 13 gereğince; bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” olarak tanımlanmaktadır. Malpraktise engel olunabilmesi için: Hekim hastanın tedavisi ile ilgili kendi kişisel tecrübesini, cerrahi yeteneğini,  mesleki bilgisini, eğitiminin nitelik ve derecesine göre gereken tedaviyi yapıp yapamayacağını bilecek durumda olmalıdır. Hasta için planlanacak tedavinin yapılması için gerekli klinik organizasyon (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, gerekli konsültasyonların sağlanıp sağlanamayacağı, gereken teknik ekipman ve implantların bulunup bulunmayacağı) araştırılıp;  bunlar eksik ise ve şartlar izin veriyor ise, hastayı kabul edebilecek merkezler ile konuşup onay alınarak hastanın sevki düşünülmelidir. Tedavisinin eksiksiz yapılabileceği düşünülen hastanın anamnez ve öyküsü tam alınıp seçilen tedavinin tüm ayrıntıları, riskleri, avantaj ve dezavantajları hastaya anlatılıp, gereken onam alınmalıdır. Hastanın tedavisinde doğru teşhis ve endikasyon konulmalı,  tıbbi tedavi güncel tıbbi normlara uygun seçilmeli; seçilen tedavi doğru ve eksiksiz uygulanmalı, tedavi sonrası dönemde izlem ve bakım uygun olarak yapılmalıdır. Yukarıda sayılan kriterlerdeki yetersizlikler sonucu doğabilecek istenmeyen sonuçlar, komplikasyon olarak değil, malpraktis olarak değerlendirilir. Ve hekimin sorumluluğu gündeme gelmektedir. Malpraktis Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme Bağımsız olarak çalışan hekim ve özel hastaneler aleyhine açılacak malpraktisten kaynaklı maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir. Devlet hastaneleri ve kamuya ait diğer sağlık kuruluşlarına açılacak davalarda görevli mahkeme idare mahkemesidir. İdare mahkemesinde tam yargı davası açılması gerekmektedir. Davacı, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açılacağı tarihteki yerleşim yeri tüketici mahkemesinde dava açabileceği gibi Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. O halde hasta dilerse kendi yerleşim yerinde bulunan tüketici mahkemesinde de davayı açabilir. Önemli hatırlatma:28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (5) ile Tüketici Mahkemesi’nin görev alanına giren uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı halinde getirildi. Malpraktis iddiası ile hastane ve/veya hekim aleyhine açılan tazminat davaları da Tüketici Mahkemeleri’nde görüldüğünden dolayı artık malpraktis nedeniyle tazminat davası açmadan önce arabulucuya başvuru zorunlu hale gelmiştir. Yazıyı hazırlayan ve bu konuda akademik çalışmalar yapan Sevgili Meslektaşım ekip arkadaşım Avukat Neslihan KARACAN’ a sonsuz teşekkürler, Sağlık ve neşe içinde huzurlu günler dileriz.
Ekleme Tarihi: 16 Şubat 2022 - Çarşamba

Uygulanan Tıbbi Tedavi Nedeniyle Hekimlere Açılan Tazminat Davaları

Hekimlik mesleğinin kendine özgü riskler barındırması sebebiyle hekimlerin tıbbi müdahaleleri gerçekleştirirken sadece zararın tazmini anlamındaki hukuki sorumlulukları değil, ayrıca cezai, idari ve mesleki ahlak ve disiplin sorumlulukları da bulunmaktadır. Ancak tıbbi müdahale neticesinde hastanın bir zarar görmesi durumunda hekimin esas hukukî sorumluluğu, sözleşme sorumluluğuna dayanacaktır. Hekim ile hasta arasında gerçekleştirilen sözleşmenin hukuki niteliğinin vekâlet sözleşmesi olmasından dolayı, hekimin sözleşme gereği sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, öncelikle hasta ile arasında geçerli şekilde kurulmuş olan bir vekâlet sözleşmesinin bulunması gerekir. Hekimin bu sözleşmeden kaynaklanan çeşitli yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunlar; hastanın öyküsünü alma ve muayene etme yükümlülüğü, teşhis koyma ve tedavi etme yükümlülüğü, bizzat teşhis ve tedavi ile ilgilenme yükümlülüğü, hastayı uygulanacak tedavi yöntemi ve süreci hakkında aydınlatma yükümlülüğü, sır saklama yükümlülüğü ve kayıt tutma yükümlülüğüdür.

Hekimin hukuki sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için hekim, bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri;

Kusurlu bir davranışla ihlal etmeli,

Bu sebeple hasta tarafında bir zarar meydana gelmeli,

Oluşan zarar ile ihlal arasında birbirine uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

İlliyet bağı dediğimiz kavram hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağı belirten bir hukuk terimidir. Ortaya çıkan zarar ile failin davranışı (fiil) arasındaki bağlantı olarak tanımlanır. Böyle bir bağ kurulamıyorsa sorumluluk oluşmaz.

Hekimin hukukî sorumluluğu, hekimin kusurundan kaynaklanan kusura dayalı bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle hekim ancak kusurlu uygulaması sebebiyle sorumlu tutulabilir. Hekimin hatası veya ihmali suretiyle meydana gelmeyen, gerekli bütün dikkat ve özenin gösterilmesi halinde de ortaya çıkabilecek bazı tıbbi riskler mevcuttur. Gerekli özen ve dikkat gösterilse bile meydana gelen olumsuz neticeler tıbbi müdahalelerin normal sapmaları, riskleri olarak değerlendirilmektedir. Her insanın farklı yapıya ve özelliklere sahip olması, aynı rahatsızlığın birçok hastalıkta görülebilir olması, her hastalığın değişik kişilerde değişik biçimlerde gelişebilmesi, tıbbi müdahalelerin karmaşık bir yapıya sahip olan insan üzerinde yapılması, cerrahi müdahalelerin hemen hepsinin bir risk barındırması gibi sebepler neticesinde tıbbi müdahalelerin olumsuz sonuçlanması hemen hekimin sorumluluğunu gerektirmeyecektir. Bu durumda tıbbi uygulamada komplikasyonun varlığından bahsedilecektir.

KOMPLİKASYON KAVRAMI

Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahale yapılmasına rağmen, ortaya çıkabileceği tıp çevreleri tarafından kabul edilen ve her türlü tedbir alınmasına rağmen kaçınılmaz olarak meydana gelen zararlar olarak da tanımlanmaktadır. Hekime yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı, tıbbi standarda uygun nitelikte müdahaleye rağmen zararın doğduğu hallerde, meydana gelen neticeden dolayı hekimin sorumluluğu doğmaz. Bu duruma komplikasyon denir.

Yargıtay, yapılan ameliyat beklenen iyi sonucu vermemiş olsa dahi tıp ilminin kabul edilen kurallarına uygun bir müdahale yapılmış ise doktora kusur izafe edilemeyeceğinden meydana gelen sonuçtan dolayı doktorun sorumlu olmayacağı yönünde emsal teşkil edecek kararlar vermiştir.   

Yine başka bir Yargıtay kararında “Hekim, tedavisini ya da ameliyatını üstlendiği hastayı yüzde yüz iyileştirme yükümlülüğü altında değildir. Bütün sorun, hekimin “tıp kural ve gereklerine” uygun davranıp davranmadığı yönünü tespit etmektir. Eğer bir hekim, tıp ilminin öngördüğü ve yapılmasını gerekli kıldığı kurallara ve tıbbi tedavi yöntemlerine uygun hareket etmiş ise artık eylem ve davranışının hukuka aykırılığı iddia edilemeyeceğinden, tedavi ve ameliyat sonucu hasta iyileşmemiş olsa dahi hekimin bundan sorumlu tutulması mümkün değildir”. Dolayısıyla hekimin sorumluluğundan bahsedebilmek için hekimin kusurlu olması, başka ifadeyle, özen yükümlülüğünü ihlal etmesi gerekmektedir.

HEKİMİN SORUMLULUĞUNU GÜNDEME GETİREN HATALI TIBBİ UYGULAMA (MALPRAKTİS) KAVRAMI

Malpraktis denince, tıp biliminin standartlarına ve deneyimlerine uygun gözükmeyen, bilgi ve beceri eksikliğinden kaynaklanan, yeterli tedavi özeninin bulunmadığı ve sonucunda hastanın zarar gördüğü her türlü hekim müdahalesi anlaşılır.

Malpraktis, Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları md. 13 gereğince; bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” olarak tanımlanmaktadır.

Malpraktise engel olunabilmesi için:

Hekim hastanın tedavisi ile ilgili kendi kişisel tecrübesini, cerrahi yeteneğini,  mesleki bilgisini, eğitiminin nitelik ve derecesine göre gereken tedaviyi yapıp yapamayacağını bilecek durumda olmalıdır.

Hasta için planlanacak tedavinin yapılması için gerekli klinik organizasyon (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, gerekli konsültasyonların sağlanıp sağlanamayacağı, gereken teknik ekipman ve implantların bulunup bulunmayacağı) araştırılıp;  bunlar eksik ise ve şartlar izin veriyor ise, hastayı kabul edebilecek merkezler ile konuşup onay alınarak hastanın sevki düşünülmelidir.

Tedavisinin eksiksiz yapılabileceği düşünülen hastanın anamnez ve öyküsü tam alınıp seçilen tedavinin tüm ayrıntıları, riskleri, avantaj ve dezavantajları hastaya anlatılıp, gereken onam alınmalıdır.

Hastanın tedavisinde doğru teşhis ve endikasyon konulmalı,  tıbbi tedavi güncel tıbbi normlara uygun seçilmeli; seçilen tedavi doğru ve eksiksiz uygulanmalı, tedavi sonrası dönemde izlem ve bakım uygun olarak yapılmalıdır.

Yukarıda sayılan kriterlerdeki yetersizlikler sonucu doğabilecek istenmeyen sonuçlar, komplikasyon olarak değil, malpraktis olarak değerlendirilir. Ve hekimin sorumluluğu gündeme gelmektedir.

Malpraktis Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Bağımsız olarak çalışan hekim ve özel hastaneler aleyhine açılacak malpraktisten kaynaklı maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir. Devlet hastaneleri ve kamuya ait diğer sağlık kuruluşlarına açılacak davalarda görevli mahkeme idare mahkemesidir. İdare mahkemesinde tam yargı davası açılması gerekmektedir.

Davacı, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açılacağı tarihteki yerleşim yeri tüketici mahkemesinde dava açabileceği gibi Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. O halde hasta dilerse kendi yerleşim yerinde bulunan tüketici mahkemesinde de davayı açabilir.

Önemli hatırlatma:28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (5) ile Tüketici Mahkemesi’nin görev alanına giren uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı halinde getirildi. Malpraktis iddiası ile hastane ve/veya hekim aleyhine açılan tazminat davaları da Tüketici Mahkemeleri’nde görüldüğünden dolayı artık malpraktis nedeniyle tazminat davası açmadan önce arabulucuya başvuru zorunlu hale gelmiştir.

Yazıyı hazırlayan ve bu konuda akademik çalışmalar yapan Sevgili Meslektaşım ekip arkadaşım Avukat Neslihan KARACAN’ a sonsuz teşekkürler, Sağlık ve neşe içinde huzurlu günler dileriz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.