Rıdvan Eşin
Esnaf Odaları Bidliği
Aydem
Rıdvan Eşin
Yaşar Çelebi
Köşe Yazarı
Yaşar Çelebi
 

Didim’de Hediye(!) Tabletler...

Bu yazımı; ’’KARANLIĞA İNAT YAŞASIN SANAT’’ sloganını yaratan sanatçılarımıza saygıyla atfediyorum. İnsanlar; Namus, Onur ve Gururları ile(için) yaşarlar... Hele bu insan; kamu hizmeti yapan, halka doğru(kanıtlı) bilgi ileten, iletmek mecburiyetinde olan bir ‘gazeteci’ ise... Bir başkan adayı, seçim arifesinde bir gazeteciye neden tablet bilgisayar ‘Hediye(!)’ eder ve bir gazeteci verilen bu tableti, hangi rahatlatıcı gerekçeyle kabul eder? Eğer sen bu hatayı yaparsan -ki yaptın- bende sana diğer ’’dürüst’’ gazeteciler adına sorarım: Sen aldığın o ‘hediye’ ile(yukarıda saydığım) insani değerlerden kaçını kaybettin acaba? Sen şimdi özgür gazeteci misin? Yazman gerekeni etki altında kalmadan, taraf tutmadan yazabilir misin? Sen şimdi Anadolu dili ve tabiri ile ‘Gebe’ kalmadın mı? (Hanımlardan özür diliyorum) Ne demişti Ulu Önder İstiklal savaşı öncesi; ‘Bir millet esir yaşayacağına yok olması daha iyidir; YA HÜRRİYET, YA ÖLÜM...’ Bazılarının, ‘ne alakası var’ dediğini duyar gibiyim sanki... Bilmiyorum. ‘Alaka’ o kişinin aşağıdaki anıyı okuduktan sonra ki düşünme kapasitene bağlı... Önder Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, özgürlük uğruna savaşıp, dört yıl süren İstiklal mücadelesi boyunca, yüzbinlerce(çocuk yaşta) askeri neden şehit verdiler acaba? Bayraklar yakılsın, çöp tenekelerine atılsın diye değil herhalde? Bakın Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul yayımladığı; ‘Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar’ adlı kitabında, babasının anlatılarından aldığı bir anıyı nasıl kaleme almış; ’’... Bir gün karargâh penceresinden, eğitim yapan askeri birliğin atları arkasında koşuşup, eteklerine, birbirlerini iterek kapışarak bir şeyler dolduran kadınlar gördüm. Hemen emir erime emir vererek, o kadınları topladıklarıyla birlikte karargâhıma alıp getirmesini emrettim. Az sonra emir erim dört beş köylü kadınını eteklerine topladıkları şeylerle birlikte odama getirdi. Kadınlar iyice korkmuş, renkleri sapsarı, bana yalvarmaya başlamışlar ve suçsuz olduklarını söylemeye çalışıyorlardı. Zavallıların; yüzlerce yamadan, asıl rengi belli olmayan giysileri içerisinde üstleri başları adeta dökülüyordu. Eteklerini açtığımda eteklerinde ‘at pislikleri’ ile dolu olduklarını gördüm. Bunları ne yapacaklarını sordum. İçlerinden birisi dışkı içinden bir arpa tanesi bulup bana göstererek; ’’Ha bunları toplar, fışkıdan(at pisliğinden) ayırır, temizler, yıkar, öğütür ekmek yaparız. Babasız yetimlere yediririz.’’ diye cevap verdi.    Hakikaten dört sene süren Birinci Dünya Savaşı, (geride)yüzbinlerce öksüz, yetim ve dul bırakmıştı. İşte Kurtuluş savaşı böyle yokluklar içinde kazanılmıştır...’’ *          *          *          *          * Netice olarak; o tabletleri(alan kadar) ’’hediye’’ eden kişiyi de kınıyor, her iki tarafa da vicdan rahatsızlığı diliyorum. Her ne kadar kendilerini avutacak(rahatlatmak için) gerekçeleri olsa da... Belki de Siz; Hoca Yellenirse, Cemaat şey... yapar diyeceksiniz. Bilmem... belki de haklısınız ancak, ‘don’ları kim yıkayacak?.. Saygılarım; ‘Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor musun’ ve ‘Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın’ diyenlere değil, Onur, Gurur, Namus ve Şeref vasıflarını taşıyan herkese...
Ekleme Tarihi: 25 Haziran 2014 - Çarşamba

Didim’de Hediye(!) Tabletler...

Bu yazımı; ’’KARANLIĞA İNAT YAŞASIN SANAT’’ sloganını yaratan sanatçılarımıza saygıyla atfediyorum.

İnsanlar; Namus, Onur ve Gururları ile(için) yaşarlar...

Hele bu insan; kamu hizmeti yapan, halka doğru(kanıtlı) bilgi ileten, iletmek mecburiyetinde olan bir ‘gazeteci’ ise...

Bir başkan adayı, seçim arifesinde bir gazeteciye neden tablet bilgisayar ‘Hediye(!)’ eder ve bir gazeteci verilen bu tableti, hangi rahatlatıcı gerekçeyle kabul eder?

Eğer sen bu hatayı yaparsan -ki yaptın- bende sana diğer ’’dürüst’’ gazeteciler adına sorarım:

Sen aldığın o ‘hediye’ ile(yukarıda saydığım) insani değerlerden kaçını kaybettin acaba?

Sen şimdi özgür gazeteci misin?

Yazman gerekeni etki altında kalmadan, taraf tutmadan yazabilir misin?

Sen şimdi Anadolu dili ve tabiri ile ‘Gebe’ kalmadın mı? (Hanımlardan özür diliyorum)

Ne demişti Ulu Önder İstiklal savaşı öncesi; ‘Bir millet esir yaşayacağına yok olması daha iyidir; YA HÜRRİYET, YA ÖLÜM...’

Bazılarının, ‘ne alakası var’ dediğini duyar gibiyim sanki... Bilmiyorum.

‘Alaka’ o kişinin aşağıdaki anıyı okuduktan sonra ki düşünme kapasitene bağlı...

Önder Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, özgürlük uğruna savaşıp, dört yıl süren İstiklal mücadelesi boyunca, yüzbinlerce(çocuk yaşta) askeri neden şehit verdiler acaba?

Bayraklar yakılsın, çöp tenekelerine atılsın diye değil herhalde?

Bakın Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul yayımladığı; ‘Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar’ adlı kitabında, babasının anlatılarından aldığı bir anıyı nasıl kaleme almış;

’’... Bir gün karargâh penceresinden, eğitim yapan askeri birliğin atları arkasında koşuşup, eteklerine, birbirlerini iterek kapışarak bir şeyler dolduran kadınlar gördüm. Hemen emir erime emir vererek, o kadınları topladıklarıyla birlikte karargâhıma alıp getirmesini emrettim.

Az sonra emir erim dört beş köylü kadınını eteklerine topladıkları şeylerle birlikte odama getirdi.

Kadınlar iyice korkmuş, renkleri sapsarı, bana yalvarmaya başlamışlar ve suçsuz olduklarını söylemeye çalışıyorlardı.

Zavallıların; yüzlerce yamadan, asıl rengi belli olmayan giysileri içerisinde üstleri başları adeta dökülüyordu.

Eteklerini açtığımda eteklerinde ‘at pislikleri’ ile dolu olduklarını gördüm. Bunları ne yapacaklarını sordum.

İçlerinden birisi dışkı içinden bir arpa tanesi bulup bana göstererek; ’’Ha bunları toplar, fışkıdan(at pisliğinden) ayırır, temizler, yıkar, öğütür ekmek yaparız. Babasız yetimlere yediririz.’’ diye cevap verdi.   

Hakikaten dört sene süren Birinci Dünya Savaşı, (geride)yüzbinlerce öksüz, yetim ve dul bırakmıştı. İşte Kurtuluş savaşı böyle yokluklar içinde kazanılmıştır...’’

*          *          *          *          *

Netice olarak; o tabletleri(alan kadar) ’’hediye’’ eden kişiyi de kınıyor, her iki tarafa da vicdan rahatsızlığı diliyorum. Her ne kadar kendilerini avutacak(rahatlatmak için) gerekçeleri olsa da...

Belki de Siz; Hoca Yellenirse, Cemaat şey... yapar diyeceksiniz.

Bilmem... belki de haklısınız ancak, ‘don’ları kim yıkayacak?..

Saygılarım; ‘Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor musun’ ve ‘Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın’ diyenlere değil, Onur, Gurur, Namus ve Şeref vasıflarını taşıyan herkese...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve aydinyeniufuk.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.