Saadet Partili Milletvekilleri Milletle Buluşuyor
AYDIN - Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları dile getirip, vatandaşların taleplerini dinliyorlar.
Aslen Aydın’ın Çine ilçesinden olan SP Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç yaptığı konuşmada şu konulara değindi:
Bu şehir, Ege’nin kalbidir. Bu topraklar, tarih boyunca bereketiyle, güzelliğiyle, kültürüyle ve insanıyla Anadolu’nun en parlak köşelerinden biri olmuştur.
Aydın’ın güneşi, Söke Ovası’nın bereketi, Nazilli’nin çalışkan insanları, Kuşadası ve Didim’in sahilleri, Çine’nin dağları, Buharkent’in tarlaları.
Hepsi ayrı bir güzelliktir. Bu topraklar incirin, zeytinin, pamuğun, narenciyenin beşiğidir. Hem ülkemizin hem dünyanın sofrasına bereket taşımıştır.
Bizim medeniyetimizde şehir sadece taş ve toprak değildir. Şehir; alın teridir, emeğin karşılığıdır, bereketin simgesidir. İşte Aydın da bu simgenin en güçlü temsilcisidir.
Ama bugün bu güzelliklerin üzerine kara bulutlar çökmüştür. Bereketli topraklarda üretici, emeğinin karşılığını alamaz hale gelmiştir.
Çiftçi artık tarlasına küskündür. Mazot ateş pahasıdır. Gübre el yakmaktadır. Sulama maliyeti taşınamaz boyutlara gelmiştir.
İlaç ve nakliye bedelleri çiftçinin belini bükmektedir. Ürün fiyatları yerinde sayarken, maliyetler her gün katlanmaktadır. Köylü borçla ayakta durmaya çalışmaktadır.
Değerli Basın Mensupları
Geçtiğimiz aylarda zirai don felaketi yaşandı. İncirden zeytine, narenciyeden pamuğa kadar birçok ürün ağır zarar gördü.
Bahçeler yandı, dallar kurudu, emekler boşa gitti. Çiftçi bir yıl boyunca sabahın erken saatinden gece yarısına kadar çalıştı, masraf yaptı, umut bağladı.
Ama bir gecede bütün emek yok oldu. Bu topraklarda don vurdu mu, sadece bahçeler değil, insanların umudu da ne yazık ki yanıyor.
Felaketin ardından Cumhurbaşkanı Kararı yayımlandı. Dedik ki belki bu karar üreticinin yarasını sarar, çiftçimizin elinden tutar. Ama gördük ki ödeneceği söylenen rakamlar sembolik kaldı.
Yüz binlerce liralık zararı olan üreticiye üç beş bin lira vermek, destek değildir; çiftçiyle alay etmektir.
Buradan soruyorum: Yanan bahçelerin, kül olan dalların, dökülen ürünlerin hesabını bu üç beş kuruş mu tutar?
Çiftçi nasıl yeniden üretime devam edecek? Hangi borcunu kapatacak? Hangi masrafını karşılayacak? Bu ödeme kararı üreticinin derdini hafifletmedi, aksine derinleştirdi.
Ayrıca %20 oranın altındaki zararların destek dışı bırakılması ise açıklanması zor bir karardır. Her ay faize giden milyarlarca lira kaynak ortadayken, ne hikmetse üreticiye gelince kaynak yok!
Biz Saadet Partisi olarak diyoruz ki: Çiftçiyi küstüren bir iktidar, milletin ekmeğini küçültür.
Çiftçinin zararını gerçekçi rakamlarla karşılamayan bir anlayış, aslında Türkiye’nin gıda güvenliğini riske atmaktadır.
Eğer çiftçi üretimden çekilirse, sadece Aydın değil, bütün Türkiye aç kalır. Don felaketi bu ülkede her yıl tekrarlayan bir gerçektir.
Buna rağmen hâlâ kalıcı bir tarım sigortası sistemi kurulmaması kabul edilemez. Bizim anlayışımızda tarım stratejik bir alandır. Çiftçi ise baş tacıdır.
Değerli Basın mensupları, kıymetli hemşerilerimiz;
Mesele sadece don değildir. Zeytinliklerimiz de büyük bir tehdit altındadır. Rant uğruna asırlık ağaçlarımız kesilmektedir.
Enerji ve maden projeleri için köylünün toprağına el uzatılmaktadır. Muğla’nın İkizköy’ünde, Akbelen Ormanı’nda, üzerinde meyvesiyle birlikte zeytin ağaçlarının söküldüğünü hep birlikte gördük.
Bu sadece tarım meselesi değildir. Bu bir medeniyet meselesidir. Zeytin ağacını koruyamayan, bu milleti de koruyamaz.
Bizim inancımızda zeytin ağacı kutsaldır. Bu ağaca sahip çıkmak, kültürümüze, kimliğimize, tarihimize sahip çıkmaktır.
Madencilik faaliyetlerine karşı değiliz, bu ülkenin kaynakları milletimiz için elbette zenginliğe dönüştürülmelidir.
Ancak ormanlarımızın, zeytinliklerimizin rant uğruna şirketlere peşkeş çekilmesine seyirci kalamayız!
Zeytin ağacı korunursa emin olun uzun vadede toprağın altındaki madenden çok daha fazla getirisi olacaktır.
Çünkü zeytin tarihtir, geçmişten geleceğe taşınan zenginliktir!
Aydın aynı zamanda turizmin de başkentlerinden biridir. Kuşadası’nın limanına her yıl milyonlarca turist gelir.
Didim’in sahilleri dünyanın cazibe merkezidir. Ama turizm gelirleri yerel halka yansımamaktadır.
Sahiller bir avuç sermaye sahibi tarafından gasp edilmiştir. Tamamen kamusal olması gereken bu yerlere vatandaşlarımız ne yazık ki ücretsiz ulaşamıyor.
Gençlerimiz işsizdir. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamamakta, bulanlar da asgari ücretin altında, güvencesiz işlerde çalışmaya mahkûm edilmektedir.
Gençlerini işsizliğe mahkûm eden bir ülke, aslında geleceğini karartmaktadır.
Bugün sadece Aydın değil, bütün Türkiye yangın yeridir. Emekli aldığı maaşla pazara çıkamıyor.
İşçi, emeğinin hakkını bulamıyor. Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatıyor. Vatandaş pazara gidince filesini dolduramıyor.
Enflasyon mutfakları yakmış, millet çaresiz kalmıştır. Ama iktidar hâlâ “Ekonomi uçuyor” masalları anlatmaktadır. Uçan sadece fiyatlardır, büyüyen sadece borçtur.
Adalet sistemi güven kaybetmiştir. Haklı olan değil, güçlü olan kazanıyor. Mahkemeler siyasetin gölgesi altında kalmıştır.
Böyle bir düzende huzur olmaz. Bizim davamız güçlülerin değil, haklıların iktidarını kurmaktır. Biz Millî Görüş olarak adaletin üstünlüğünü savunuyoruz.
Dış politikada da aynı günübirlik, ilkesiz anlayış sürmektedir. Dün düşman dediğine bugün dost, dün dost dediğine bugün düşman diyorlar.
Bu gelgitlerle devlet yönetilmez. Biz şahsiyetli bir dış politika anlayışını benimsiyoruz; komşularla barış, mazlumlarla dayanışma, ümmet bilinciyle hareket etmek esastır.
Gazze’de hepimizin yakinen şahit olduğu tarihin en kanlı soykırımlarından biri yaşanırken, 2 yıldır bu iktidarın en azından somut tek bir adım atmasını bekliyoruz.
Ancak somut adım atmayı bırakın, İsrail’e giden petrolün vanasını kapatmaktan bile aciz kaldılar, limanları Siyonist gemilerine açık tutmaya devam ediyorlar.
Bütün gerçekler ortadayken; kürsü nutukları, sert bakışlar ve kınamanın ötesine geçmeyen bildirilerle, milleti uyutmaya çalışmaktan da bir an geri durmuyorlar.
Bugün başka boyutlarıyla devam eden bu kanlı soykırım tarihe not edilirken; İsrail’e karşı yapılanlar ve yapılması gerekirken yapılmayanlar da aynı şekilde not edilmektedir.
Üzülerek ifade ediyorum ki; tarihi boyunca mazluma umut olmuş, yurt olmuş bu topraklar, mevcut iktidarın marifetiyle bu vasfını halihazırda yitirmiştir.
Değerli Arkadaşlar;
Türkiye’mizin her noktasında milletvekili arkadaşlarımızla birlikte milletimizle bir araya geliyoruz. Esasında biz daha ziyade konuşan tarafta değil, dinleyen taraftayız.
Akabinde, dinlediklerimizi asıl muhataplarına ulaştırmak adına bir gayretin içerisindeyiz.
Sorunları yerinde görüyoruz; biz Saadet Partisi olarak sadece eleştiren bir hareket değiliz. Aynı zamanda çözümü olan bir hareketiz.
İsraf düzenine karşı tasarruf düzenini savunuyoruz. Borç ve faiz ekonomisine karşı üretim ekonomisini savunuyoruz.
Emeklinin, işçinin, çiftçinin, esnafın hakkını gözeten adaletli bir paylaşımı savunuyoruz.
Siyasetin merkezine ahlakı ve maneviyatı yerleştiriyoruz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında teşkilatlarımız milletin içindedir.
Bizim siyasetimiz günü kurtarmak için değil, geleceği inşa etmek içindir. Bizim davamız şahsi ikbal davası değil, milletin selamet davasıdır.
Sizlerin vesilesiyle memleketim Aydın’dan sesleniyorum: Sakın ola umutsuz olmayın.
Çiftçimiz yeniden ayağa kalkacak. Emeklimiz hakkını alacak. Gençlerimiz işsiz kalmayacak. Esnafımız yeniden nefes alacak.
Zeytinimiz, toprağımız, suyumuz korunacak. Türkiye yeniden adaletle, bereketle buluşacak. Bu bozuk düzen değişecek.
Miadını çoktan doldurmuş olan bu düzenin yerine mutlaka ADİL DÜZEN kurulacak!
İşimiz kolay değil ancak, Erbakan hocamızın da ifadesiyle; “İman varsa İmkân da vardır!”
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Bu düşüncelerle basın toplantımızı nihayete erdiriyor, hepinizi Allaha emanet ediyorum. Sağ olun, var olun.”